summaryrefslogtreecommitdiff
path: root/talermerchantdemos/blog/articles/tr/copyright-and-globalization.html
blob: 31f052085ab876f2a2aa1d2cdbd4d481ed598322 (plain)
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
269
270
271
272
273
274
275
276
277
278
279
280
281
282
283
284
285
286
287
288
289
290
291
292
293
294
295
296
297
298
299
300
301
302
303
304
305
306
307
308
309
310
311
312
313
314
315
316
317
318
319
320
321
322
323
324
325
326
327
328
329
330
331
332
333
334
335
336
337
338
339
340
341
342
343
344
345
346
347
348
349
350
351
352
353
354
355
356
357
358
359
360
361
362
363
364
365
366
367
368
369
370
371
372
373
374
375
376
377
378
379
380
381
382
383
384
385
386
387
388
389
390
391
392
393
394
395
396
397
398
399
400
401
402
403
404
405
406
407
408
409
410
411
412
413
414
415
416
417
418
419
420
421
422
423
424
425
426
427
428
429
430
431
432
433
434
435
436
437
438
439
440
441
442
443
444
445
446
447
448
449
450
451
452
453
454
455
456
457
458
459
460
461
462
463
464
465
466
467
468
469
470
471
472
473
474
475
476
477
478
479
480
481
482
483
484
485
486
487
488
489
490
491
492
493
494
495
496
497
498
499
500
501
502
503
504
505
506
507
508
509
510
511
512
513
514
515
516
517
518
519
520
521
522
523
524
525
526
527
528
529
530
531
532
533
534
535
536
537
538
539
540
541
542
543
544
545
546
547
548
549
550
551
552
553
554
555
556
557
558
559
560
561
562
563
564
565
566
567
568
569
570
571
572
573
574
575
576
577
578
579
580
581
582
583
584
585
586
587
588
589
590
591
592
593
594
595
596
597
598
599
600
601
602
603
604
605
606
607
608
609
610
611
612
613
614
615
616
617
618
619
620
621
622
623
624
625
626
627
628
629
630
631
632
633
634
635
636
637
638
639
640
641
642
643
644
645
646
647
648
649
650
651
652
653
654
655
656
657
658
659
660
661
662
663
664
665
666
667
668
669
670
671
672
673
674
675
676
677
678
679
680
681
682
683
684
685
686
687
688
689
690
691
692
693
694
695
696
697
698
699
700
701
702
703
704
705
706
707
708
709
710
711
712
713
714
715
716
717
718
719
720
721
722
723
724
725
726
727
728
729
730
731
732
733
734
735
736
737
738
739
740
741
742
743
744
745
746
747
748
749
750
751
752
753
754
755
756
757
758
759
760
761
762
763
764
765
766
767
768
769
770
771
772
773
774
775
776
777
778
779
780
781
782
783
784
785
786
787
788
789
790
791
792
793
794
795
796
797
798
799
800
801
802
803
804
805
806
807
808
809
810
811
812
813
814
815
816
817
818
819
820
821
822
823
824
825
826
827
828
829
830
831
832
833
834
835
836
837
838
839
840
841
842
843
844
845
846
847
848
849
850
851
852
853
854
855
856
857
858
859
860
861
862
863
864
865
866
867
868
869
870
871
872
873
874
875
876
877
878
879
880
881
882
883
884
885
886
887
888
889
890
891
892
893
894
895
896
897
898
899
900
901
902
903
904
905
906
907
908
909
910
911
912
913
914
915
916
917
918
919
920
921
922
923
924
925
926
927
928
929
930
931
932
933
934
935
936
937
938
939
940
941
942
943
944
945
946
947
948
949
950
951
952
953
954
955
956
957
958
959
960
961
962
963
964
965
966
967
968
969
970
971
972
973
974
975
976
977
978
979
980
981
982
983
984
985
986
987
988
989
990
991
992
993
994
995
996
997
998
999
1000
1001
1002
1003
1004
1005
1006
1007
1008
1009
1010
1011
1012
1013
1014
1015
1016
1017
1018
1019
1020
1021
1022
1023
1024
1025
1026
1027
1028
1029
1030
1031
1032
1033
1034
1035
1036
1037
1038
1039
1040
1041
1042
1043
1044
1045
1046
1047
1048
1049
1050
1051
1052
1053
1054
1055
1056
1057
1058
1059
1060
1061
1062
1063
1064
1065
1066
1067
1068
1069
1070
1071
1072
1073
1074
1075
1076
1077
1078
1079
1080
1081
1082
1083
1084
1085
1086
1087
1088
1089
1090
1091
1092
1093
1094
1095
1096
1097
1098
1099
1100
1101
1102
1103
1104
1105
1106
1107
1108
1109
1110
1111
1112
1113
1114
1115
1116
1117
1118
1119
1120
1121
1122
1123
1124
1125
1126
1127
1128
1129
1130
1131
1132
1133
1134
1135
1136
1137
1138
1139
1140
1141
1142
1143
1144
1145
1146
1147
1148
1149
1150
1151
1152
1153
1154
1155
1156
1157
1158
1159
1160
1161
1162
1163
1164
1165
1166
1167
1168
1169
1170
1171
1172
1173
1174
1175
1176
1177
1178
1179
1180
1181
1182
1183
1184
1185
1186
1187
1188
1189
1190
1191
1192
1193
1194
1195
1196
1197
1198
1199
1200
1201
1202
1203
1204
1205
1206
1207
1208
1209
1210
1211
1212
1213
1214
1215
1216
1217
1218
1219
1220
1221
1222
1223
1224
1225
1226
1227
1228
1229
1230
1231
1232
1233
1234
1235
1236
1237
1238
1239
1240
1241
1242
1243
1244
1245
1246
1247
1248
1249
1250
1251
1252
1253
1254
1255
1256
1257
1258
1259
1260
1261
1262
1263
1264
1265
1266
1267
1268
1269
1270
1271
1272
1273
1274
1275
1276
1277
1278
1279
1280
1281
1282
1283
1284
1285
1286
1287
1288
1289
<!--#set var="ENGLISH_PAGE" value="/philosophy/copyright-and-globalization.en.html" -->

<!--#include virtual="/server/header.tr.html" -->
<!-- Parent-Version: 1.86 -->

<!-- This file is automatically generated by GNUnited Nations! -->
<title>Bilgisayar Ağları Çağında Telif Hakları ve Küreselleşme - GNU Projesi -
Özgür Yazılım Vakfı</title>

<!--#include virtual="/philosophy/po/copyright-and-globalization.translist" -->
<!--#include virtual="/server/banner.tr.html" -->
<h2>Bilgisayar Ağları Çağında Telif Hakları ve Küreselleşme</h2>

<p>
<i>Aşağıdaki metin <abbr title="Massachusetts Institute of
Technology">MIT</abbr> İletişim Formunda 19 Nisan 2001 Perşembe günü 17:00 -
19:00 saatleri arasında yapılan konuşmanın düzenlenmiş çözümlemesidir</i></p>

<p>
<b>DAVID THORBURN, yönetici</b>: Bugünkü konuşmacımız, Richard Stallman,
bilgisayar dünyasında efsanevi bir şahsiyettir ve kürsüyü onunla paylaşmak
için muhatap bulma çalışmalarındaki tecrübem öğreticiydi. Seçkin bir
<abbr>MIT</abbr> profesörü bana, Stallman’ın Kutsal Kitaba ait (bir çeşit
Eski Vasiyetname anekdot-dersindeki) bir hikayedeki karizmatik bir şahsiyet
olarak anlaşılması gerektiğini söylemişti. &ldquo;Bir Musa ya da Yeremya,
daha çok bir Yeremya hayal edin&rdquo; dedi. Ben de &ldquo;Evet, bu çok
hayranlık duyulacak bir şey.&rdquo;</p>
<p>
Kulağa harika geliyor. Dünyaya yaptığı katkı bana oldukça önemli geliyor. O
zaman sahneyi onunla paylaşma konusunda niçin isteksizsin?&rdquo; Cevabı şu
şekildeydi: &ldquo;Yeremya ya da Musa gibi, beni kolayca yenecektir. Onunla
aynı panelde bulunmayacağım ama hepimize gerçekten de yardım etmiş olan
dünyadaki yaşayan beş kişinin isimlerini soracak olursan, Richard Stallman
onlardan biri olurdu.&rdquo;</p>
<p>
<b>RICHARD STALLMAN</b>: Konunun ne olduğunun açık olmaması durumunda, bu
forumun niçin internet yayını şeklinde olmasını reddettiğimi açıklayarak
başlayayım: İnternet yayını için kullandıkları yazılım, kullanıcının yayını
almak için belirli yazılımları indirmesini gerektirmektedir. Söz konusu
yazılım özgür yazılım değildir. Sıfır fiyata sahiptir ancak yalnızca
çalıştırılabilir biçimdedir, başka bir deyişle, gizemli bir sayı dizisinden
ibarettir.</p>
<p>
Ne yaptığı gizlidir. Bu yazılımı çalıştıramazsınız, değiştiremezsiniz ve
kesinlikle kendi değiştirilmiş sürümünüzü yayınlayamazsınız. Ve bunlar,
&ldquo;özgür yazılım&rdquo;ın tanımı için önemli özgürlükler arasındadır.</p>
<p>
Bu nedende, özgür yazılım için dürüst bir savunucu olacaksam, konuşmalar
yapıp daha sonra özgür olmayan yazılımı kullanmaları için insanlara baskı
yapamam. Kendi sunduğum gerekçeleri baltalıyor olurum. İlkelerimi ciddi bir
şekilde ele aldığımı göstermezsem, başka hiç kimsenin bunları ciddi bir
şekilde ele almasını bekleyemem.</p>
<p>
Ancak, bu konuşma özgür yazılım hakkında değildir. Yıllarca özgür yazılım
hareketi üzerinde çalıştıktan ve insanlar GNU işletim sisteminin bazı
parçalarını kullanmaya başladıktan sonra, insanların bana şu soruyu sormaya
başladığı konuşmaları yapmak için davet edilmeye başlandım: &ldquo;Yazılım
kullanıcıları için olan fikirler nasıl diğer şeylere için de
genelleştirilir?&rdquo;</p>
<p>
Ve tabi ki, insanlar şu gibi aptalca soruları da sordular: &ldquo;Donanım da
özgür olmalı mıdır?&rdquo; &ldquo;Bu mikrofon da özgür olmalı mıdır?&rdquo;</p>
<p>
Bu ne anlama gelmektedir? Bu, kopyalama ve değiştirme hakkına sahip olmanız
gerektiği anlamına mı gelmektedir? Değiştirme söz konusu olduğunda,
mikrofonu satın alırsanız, kimse değiştirmenize engel
olmayacaktır. Kopyalama söz konusu olduğunda, mikrofon zaten kopyalanabilir
bir şey değildir. &ldquo;Uzay Yolu&rdquo; filminin dışında, bu gibi şeyler
gerçek hayatta olamaz. Belki bir gün, nano-teknik analizörler ve
assembler'lar var olacaktır ve fiziksel bir nesnenin kopyalanması mümkün
olacaktır ve o zaman bu gibi fiziksel nesnelerin kopyalanıp kopyalanmaması
hususu önemli olmaya başlayacaktır. İnsanların gıdaları kopyalamasını
engellemeye çalışan tarım işi yapan firmaları göreceksiniz ve bu teknolojik
özellik var olacak olursa, bu, büyük bir politik konu olacaktır. Bunun olup
olmayacağını bilmiyorum; bu, yalnızca şu andaki bir tahmindir.</p>
<p>
Ancak diğer bilgi tipleri için, bu konu genişletilebilir çünkü bir
bilgisayarda saklanabilen her türlü bilgi kopyalanabilir ve
değiştirilebilir. Bu nedenle, özgür yazılımın etik hususları ve
kullanıcıların yazılımı kopyalama ve değiştirme hakkı hususları, yayınlanan
diğer bilgi tiplerine ilişkin sorularla aynıdır. Örneğin, kişisel bilgiler
gibi özel bilgiler hakkında konuşmuyorum, bu gibi bilgilerin kamuya hiçbir
zaman açılmaması gerekir. Gizli tutulması gerekmeyen yayınlanan şeylerin
kopyalarına sahip olması durumunda  sahip olmanız gereken haklardan
bahsediyorum.</p>
<p>
Konu üzerindeki fikirlerimi açıklamak için, bilginin dağıtılmasının ve telif
hakkının tarihini özetlemek istiyorum. Eski dünyada, kitaplar kalemle ve
elle yazılmaktaydı ve okuma yazmayı bilen herkes mümkün olabildiğince bu
kitapları kopyalayabiliyorlardı. Bunu tüm gün yapan birileri, bu konuda daha
iyi olmayı bir şekilde öğrenirdi ancak diğerleri ile aralarında devasa bir
fark yoktu. Kopyalar her bir kerede bir tane yapıldığı için, büyük bir
ekonomik ölçek yoktu. On tane kopyanın hazırlanması bir tane kopyanın
hazırlanmasının on katı zaman alıyordu. Ayrıca bir merkezileştirme zorlaması
da yoktu, bir kitap herhangi bir yerde kopyalanabilirdi.</p>
<p>
Bu teknolojiden dolayı, kopyaların birbiriyle tamamen aynı olması zorunlu
olmadığı için, eski dünyada, bir kitabın kopyalanması ile yazılması arasında
aynı toplam fark yoktu. Arada anlamlı olan şeyler vardır. Yazarın fikrini
anlıyorlardı, örneğin bu oyunun Sofokles tarafından yazılmış olduğunu
biliyorlardı ancak bir kitabın yazılmasıyla kopyalanması arasında
yapabileceğiniz başka yararlı şeyler vardı. Örneğin, bir kitabın bir
parçasını kopyalayıp daha sonra bazı yeni sözcükler ve daha sonra bazı yeni
sözcükler yazabiliyordunuz. Bu “bir yorum yazılması” olarak
adlandırılmaktaydı. Bu yaygın bir şeydi ve bu yorumlar takdir görüyordu.</p>
<p>
Bir kitaptan bir pasaj kopyalayıp daha sonra bazı başka sözcükler yazıp ve
başka bir kitaptan bir pasaj kopyalayıp ve daha sonra biraz daha bir şeyler
yazıp kopyalama yapabilirdiniz, böylece kısa ve detaylı bir özet
oluşturabilirdiniz. Kısa ve detaylı özetler çok da yararlıydı. Kaybolan bazı
çalışmalar vardır ancak diğer kitaplarda bu kitapların alıntıları mevcuttur,
bu kitaplar orijinalden daha popüler olmuştur. Belki de bunun nedeni en
ilginç kısımların alınmasıdır. İnsanlar bunların çok sayıda kopyasını
oluşturmuştur ancak orijinali kopyalamakla uğraşmamışlardır çünkü orijinali
yeterince ilginç değildir.</p>
<p>
Şimdiye kadar anlatabildiklerimle, eski dünyada telif hakkı diye bir şey
yoktu. Bir kitabı kopyalamak isteyen herkes, kitabı kopyalayabiliyordu. Daha
sonra, matbaacılık gelişti ve kitaplar matbaada kopyalanmaya
başlandı. Öyleyse, matbaa tipi kopyalama, yalnızca kopyalamanın
kolaylaşmasındaki niceliksel bir gelişme değildi. Farklı kopyalama
çeşitlerini farklı bir şekilde etkiledi çünkü ekonomik açıdan gelişme
sağladı. Yazıyı ayarlamak büyük bir çalışma ve sayfanın özdeş kopyalarını
oluşturmak daha kolay bir çalışmaydı. Sonuçta kitapların kopyalanması
merkezileşmiş, büyük hacimli bir üretim çalışması haline gelmiştir. Belirli
herhangi bir kitabın kopyaları genellikle yalnızca birkaç yerde
yapılmaktaydı.</p>
<p>
Bu ayrıca sıradan okuyucuların kitapları etkin bir şekilde kopyalamadığı
anlamına da gelmekteydi, eğer bir matbaaya sahipseniz bunu
yapabilirdiniz. Bu nedenle bu, endüstriyel bir eylemdi.</p>
<p>
Matbaanın ilk birkaç yüzyılında, baskılı kitaplar elle kopyalamanın yerine
tamamen geçmemiştir. Elle kopyalanan kitaplar hâlâ yapılmaktaydı, bazen
zengin insanlar ve bazen de fakir insanlar tarafından bu
yapılmaktaydı. Zengin insanlar bunu yapmaktaydı çünkü özellikle çok güzel
olan bir kopyayla ne kadar zengin olduklarını göstereceklerdi ve fakir
insanlar bunu yapmaktaydı çünkü baskılı bir kopyayı alacak kadar paraları
yoktu ancak elle kopyalama yapacak kadar vakitleri vardı. Şarkıda da
söylendiği gibi, &ldquo;Tek sahip olduğunuz şey vakitse, vakit nakit
değildir.&rdquo;</p>
<p>
Bu nedenle, elle kopyalama belirli bir dereceye kadar hâlâ
yapılmaktaydı. Sanırım 1800'li yıllarda baskılı kitaplar, okuryazar fakir
insanların bile satın alabilecekleri kadar ucuzladı.</p>
<p>
Böylelikle telif hakkı matbaayla birlikte gelişti ve matbaa teknolojisiyle
endüstriyel düzenin etkisine sahip oldu. Okuyucuların yapabileceklerini
kısıtlamadı; yayıncıları ve yazarları kısıtladı. İngiltere’deki telif hakkı
başlangıçta bir sansür biçimindeydi. Kitabı yayınlamak için hükümetten izin
almanız gerekiyordu. Ancak zamanla bu fikir değişti. A.B.D. Anayasası
zamanında, insanlar, farklı bir telif hakkı amacı fikrine ulaştı ve
zannediyorum ki, bu fikir İngiltere’de de kabul gördü.</p>
<p>
AB.D. Anayasası için, yazarların bir telif hakkı ile yetkilendirilmesi
önerildi, bu, kitaplarının kopyalanması üzerindeki bir tekeldi. Bu öneri
reddedildi. Bunun yerine çok daha farklı bir öneri benimsendi, bu öneri
şuydu: ilerlemenin devam etmesi için, Kongre, bu tekelleri yaratacak bir
telif hakkı sistemi kurabilirdi. Bu nedenle A.B.D. anayasasına göre
tekeller, sahiplerinin iyiliği için değil, bilimin ilerlemesi için
varlardı. Tekeller, halka hizmet eden bir şeyler yapma yönünde
davranışlarını iyileştirmeleri için yazarlara verildi.</p>
<p>
Yani amaç, insanların okuyabilmesi için daha fazla kitabın yazılması ve
basılmasıydı. Ve bu [telif hakkının] edebi etkinliği artırmaya ve bilimsel
alanda ve diğer alanlardaki yazıların artmasına katkıda bulunduğuna ve
toplumun da bundan bir şeyler öğrendiğine inanıldı. Hizmet edilecek olan
amaç da budur. Özel tekellerin oluşturulması yalnızca bir amaca ilişkin bir
araçtır ve bu nihai hedef halka ilişkin bir hedeftir.</p>
<p>
Matbaa çağındaki telif hakkı temelde zararsızdı çünkü bu, endüstriyel bir
düzenlemeydi. Telif hakkı o zamanlar yalnızca yayıncıların ve yazarların
etkinliklerini kısıtlamaktaydı. Katı bir anlamda, bir bakıma elle kitapları
kopyalayan fakir insanlar da telif hakkını çiğniyorlardı. Ancak hiç kimse
hiçbir zaman telif hakkını onlara dayatmamıştı çünkü telif hakkı endüstriyel
bir düzenleme olarak anlaşılmaktaydı.</p>
<p>
Matbaa çağındaki telif hakkının uygulanması da kolaydı, çünkü telif hakkı
yayıncı ve yayıncıların var olduğu zamanlarda uygulanmalıydı ve yapı olarak
yayıncılar, kendilerini görünür hale getirirler. Kitap satıyorsanız,
insanlara kitapları nereden alabileceklerini söylemeniz gereklidir. Telif
hakkını dayatmak için, herkesin evine girmeniz gerekmez.</p>
<p>
Son olarak, telif hakkı söz konusu bu bağlamda yararlı bir sistem olmuş
olabilir. A.B.D.’deki çok bilgili kimseler tarafından telif hakkı bir
ticaret olarak görülmektedir, halkla yayıncılar arasındaki bir
pazarlıktır. Kamu, kopyalamak için doğal haklarından bazılarını verir ve bu
alışverişin sonunda, çıkarı, daha fazla sayıda kitabın yazılması ve
yayınlanması olur.</p>
<p>
Şimdi, bu avantajlı bir alışveriş midir? Kamu kopyalama yapamadığı için, bu
yalnızca matbaalarda etkin bir şekilde yapıldığından dolayı ve birçok
insanın kendi matbaası olmadığından dolayı, bunların sonucunda, kamu,
uygulayamadığı bir özgürlüğü feda etmektedir, bu özgürlüğün pratikte bir
değeri yoktur. Hayatınız için bir yan ürün olan bir şeye sahipseniz ve bu
şey yararızsa ve bu şeyi herhangi bir değere sahip olan başka bir şeyle
değiştirme imkânınız varsa, o zaman kazanmaktasınızdır. Bu, telif hakkının o
zamanlar avantajlı bir ticaret olabilmesinin nedenidir.</p>
<p>
Ancak bu bağlam değişmektedir ve bu telif hakkına ilişkin etik
değerlendirmemizi değiştirmelidir. Şimdi, etiğin temel ilkeleri,
teknolojideki ilerlemelerle değişmemektedir; bu gibi beklenmedik durumlarla
değiştirilmeyecek kadar temeldirler. Ancak herhangi bir belirli soru
hakkındaki kararımız, mevcut alternatiflerin sonuçlarıyla ilgilidir ve
bağlam değiştiğinde, belirli bir tercihin sonuçları değişebilir. Telif hakkı
kanunu alanında da bu durum gerçekleşmektedir çünkü matbaa çağı sona
ermektedir, artık yavaş yavaş bilgisayar ağların ın çağı gelmektedir.</p>
<p>
Bilgisayar ağları ve dijital bilgi teknolojisi bizi eski dünya gibi bir
dünyaya doğru götürmektedir, eski dünyada bilgiyi okuyabilen ve kullanabilen
herkes aynı zamanda kopyalayabiliyordu ve herkes gibi kolayca kopyalarını
oluşturabiliyordu. Günümüzde oluşturulan kopyalar mükemmel kopyalardır ve
bunlar, başka herhangi birinin yapabileceği kadar iyi kopyalardır. Böylece
merkezileşme ve matbaa ile devreye giren ekonomi ölçeği ve benzer
teknolojiler artık devam etmeyecektir.</p>
<p>
Bu değişen bağlam, telif hakkı kanununun çalışma şeklini
değiştirmektedir. Gördüğünüz gibi, telif hakkı kanunu artık endüstriyel bir
düzenleme olarak işlev görmemektedir; artık kamu üzerinde kötü bir
kısıtlayıcı etkisi vardır. Telif hakkı, yazarların çıkarlarını korumak için
yayıncılar üzerinde bir kısıtlamaydı. Şimdi ise, pratik amaçlar için,
yayıncıların çıkarlarını korumak için kamu üzerindeki bir
kısıtlamadır. Eskiden halkı kısıtlamamaktaydı. Şimdi ise [günümüzde] bu
doğru değildir. Bir bilgisayarınız varsa, yayıncılar, sizi, onların en
yüksek önceliğine göre kısıtlamaktadır. Telif hakkının dayatılması kolaydı
çünkü telif hakkı yayıncılar üzerindeki bir kısıtlamaydı ve yayıncıların
bulunması kolaydı ve ne yayınladıkları kolayca görülebilmekteydi. Şimdi ise,
telif hakkı her biriniz ve hepiniz için bir kısıtlamadır. Telif hakkının
dayatılması, gözetim, zorla denetim ve ciddi cezalandırmaları
gerektirmektedir ve A.B.D.’de ve diğer ülkelerde bunlara ilişkin yasaların
çıkarıldığını görmekteyiz.</p>
<p>
Telif hakkı halkın yaptığı avantajlı bir alışverişti çünkü kamu,
yaşayamadığı özgürlükleri feda etmekteydi. Ancak şimdi kamu bu özgürlükleri
yaşayabilmektedir. Size hiçbir yararı olmayan bir yan ürün üretmekte
olsaydınız ve bu ürünü satsaydınız ve daha sonra aniden, bu ürün için bir
kullanım alanı keşfetseydiniz ne yapardınız? Gerçekte bu ürünü harcayabilir,
kullanabilirsiniz. Ne yaparsınız? Hepsini alışverişte kullanmazsınız;
birazını elinizde tutarsınız. Ve halkın doğal olarak yapmak istediği şey de
budur.  
Tercihini duyurabilme şansına sahip olduğunda, halkın yaptığı da budur; bu
özgürlüğün bir kısmını saklar ve bir kısmını da kullanır. Napster buna
ilişkin büyük bir örnektir, kamu, vazgeçmek yerine kopyalama özgürlüğünü
uygulamaya karar vermiştir. Telif hakkı kanununun günümüzün şartlarına uyum
sağlamasını sağlamak için yapacağımız en doğal şey, telif hakkı sahiplerinin
aldığı telif hakkı gücünü azaltmaktır: kamu üzerine getirdikleri
kısıtlamaların miktarını azaltmak ve halkın sahip olduğu özgürlüğü
artırmaktır.</p>
<p>
Ancak yayıncıların yapmak istediği şey bu değildir. Yapmak istedikleri,
bunun tam olarak zıddıdır. Yayıncılar, bilginin tüm kullanımının
kontrollerinde kalabildiği noktaya kadar telif hakkı güçlerini artırmak
istemektedir. Bu, telif hakkı gücünde örneği görülmemiş bir artış sağlayan
kanunlara neden olmuştur. Matbaa zamanında halkın sahip olmuş olduğu
özgürlükler alınmaktadır.</p>
<p>
Örneğin, e-kitaplara bakalım. E-kitaplar hakkında güçlükle kaçınabileceğiniz
çokça aldatmaca vardır. Brezilya’ya gidiyor olduğum bir uçuş sırasında
uçaktaki bir dergide, 10 ya da 20 yıl sonra hepimizin e-kitaplara geçeceğine
dair bir makale vardı. Açık bir şekilde, bu tip bir kampanya, bunun için
yatırım yapan biri tarafından yapılmaktadır. Bunu niçin yapıyorlar?
Bildiğinizi zannediyorum. Bunun nedeni, e-kitapların, baskılı kitapların
okuyucularının geçmişte ve hâlâ sahip oldukları özgürlüklerin bazılarını
alma olasılığına sahip olmasıdır, bu özgürlükler, örneğin, kitabınızı bir
arkadaşınıza ödünç verme özgürlüğü, halk kütüphanesinden kitap alma
özgürlüğü ya da kullanılmış kitap satma özgürlüğü ya da söz konusu belirli
kitabı kimin aldığına ilişkin veri tabanında bir kayıt bırakmaksızın bir
kopyayı satın alma özgürlüğü. Ve belki de bir kitabı iki defa okuma
özgürlüğü.</p>
<p>
Bunlar, yayıncıların almak istedikleri özgürlüklerdir ancak bunu baskılı
kitaplar için yapamazlar çünkü bu çok açık bir şekilde hak gaspı olacak ve
bir kamu muhalefetine neden olacaktır. Bu nedenle doğrudan olmayan bir
strateji bulmuşlardır. İlk olarak, hiçbir e-kitabın olmadığı durumda,
e-kitaplar için bu özgürlüklerin alınmasına ilişkin kanunları elde ederler;
bu nedenle hiçbir tartışma yoktur. E-kitapların özgürlüklerine alışmış ve
onları savunacak olan eski kullanıcıları yoktur. Bunu, 1998 yılındaki
Dijital Milenyum Telif Hakkı Hareketi ile elde ettiler. Daha sonra
e-kitapları devreye soktular ve yavaş yavaş herkesin baskılı kitaplardan
e-kitaplara geçmesini sağladılar ve sonuçta, okuyucular, farkına varmadan ve
kaybetmemek için savaşmadan bu özgürlükleri kaybettiler.</p>
<p>
İnsanların özgürlüğünü ellerinden almak için aynı zamanda benzer çabaların
diğer yayın tiplerinde de olduğunu görmekteyiz. Örneğin, DVD’ler sır olan,
sır olması planlanan, şifreli biçimde yayınlanmaktadır, böylece player
üzerinde belirli kısıtlamaları oluşturmak için bir sözleşme imzaladıysanız,
bir DVD player yapabilirsiniz, sonuçta kamu, yasal haklarını bile
kullanmaktan tamamen mahrum edilmektedir. Bu durum karşısında, Avrupa’daki
birkaç zeki yazılımcı, DVD’lerin biçimini anlamış ve DVD okuyabilen bir
özgür yazılım paketi yazmıştır1. Bu, satın almış olduğunuz DVD’yi seyretmek
için GNU+Linux işletim sisteminin üstünde özgür bir yazılımın kullanılmasını
mümkün kılmıştır, bu yapılması tamamen yasal olan bir şeydir. Bunu özgür
yazılım kullanarak yapabilirsiniz.</p>
<p>
Ancak film şirketleri bu duruma karşı çıkmış ve mahkemeye gitmiştir. Film
şirketlerinin çılgın bir bilim adamının olduğu ve birilerinin “Ama Doktor,
İnsanların bilmemesi gereken bazı şeyler var” dediği çok sayıda filmi
gördünüz. Kendi filmlerini çok fazla seyretmiş olmalılar ki DVD’lerin
biçimlerinin insanların bilmemesi gereken bir şey olduğuna
inanmaktadırlar. Ve DVD’lerin oynatılmasına ilişkin yazılımın sansürü için
resmi bir karar elde ettiler. Bu bilginin yasal olarak ulaşılabilir olduğu
A.B.D.’nin dışındaki siteye link kurulması bile yasaklanmıştır. Bu resmi
karara karşı yüksek mahkemeye başvurulmuştur. Söz konusu yüksek mahkemede
mahkeme dostu bir dava özeti imzaladım, gururla söyleyebilirim ki, söz
konusu savaşta oldukça küçük bir rolüm var.</p>
<p>
A.B.D. hükümeti doğrudan diğer tarafa müdahale etmiştir. Bu, Dijital
Milenyum Telif Hakkı Hareketi’nin ilk sırada geçtiğini göz önüne aldığımızda
şaşırtıcı değildir. Bunun nedeni, A.B.D.’deki seçim kampanyalarının finans
sistemidir, bu sistem, adayların seçilmeden önce şirketler tarafından satın
alındıkları yasal bir rüşvet sistemidir. Ve tabi ki, sahiplerinin kim
olduğunu bilmektedirler, kimin için çalıştıklarını ve şirkete daha fazla güç
sağlamak için kanunları kime yönelik yaptıklarını bilmektedirler.</p>
<p>
Söz konusu savaşta neler olacağını bilmiyoruz. Bu arada, Avustralya benzer
bir kanunu yürürlüğe koymuştur ve Avrupa, bir tanesini kabul etmek üzeredir;
bu nedenle, plan, dünya üzerinde bu bilginin insanlara sunulabildiği bir yer
bırakmamaktır. Ancak A.B.D. yayınlanmış olan bilginin dağıtılmasının
önlenmesi çalışmalarında dünya lideri olmayı sürdürmektedir.</p>
<p>
Ancak, A.B.D. bunun öncülüğünü yapan ilk ülke değildir. Sovyetler Birliği,
bu hususu çok önemli olarak görmüştür. Orada, izinsiz kopyalama ve yeniden
dağıtım Samizdat (ç.n.: yasadışı, yeraltı basın ) olarak biliniyordu ve bunu
bastırmak için, bir düzine yöntem geliştirdiler: İlk olarak, yasak
kopyalamayı önlemek için insanların neyi kopyaladıklarını kontrol etmek
amacıyla her bir kopyalama cihazı parçasını izleyen nöbetçiler
mevcuttu. İkinci olarak, yasak kopyalamayı yapan herkes için ciddi cezalar
vardı, örneğin yasak kopyalama yapanları Sibirya’ya
gönderilebilirdiniz. Üçüncü yöntem muhbirliğe yönelmek, herkesin komşularını
ve işbirliği yaptıkları insanları bilgi polisine ihbar etmesini
istemekti. Dördüncü olarak, sorumluluk verme yöntemi: “Sen! Sen şu grubu
izleyeceksin! Herhangi birini yasak kopyalama yaparken yakalarsam, hapse
gideceksin. Bu yüzden onları iyi izle.” Ve beşinci olarak, çocuklukta
başlayan, bu yasak kopyalamayı yapmanın insanlık için korkunç bir düşmanlık
olduğunu anlatan propaganda.</p>
<p>
A.B.D. bu önlemlerin tümünü şimdi kullanmaktadır. İlk olarak, nöbetçiler
kopyalama cihazlarını izlemektedir. Kopyalama mağazalarında, kopyaladığınız
şeyi kontrol eden nöbetçiler mevcuttur. Ancak bilgisayarınızda neyi
kopyaladığını izleyen nöbetçi insanlar pahalıya mal olmaktadır; işçilik
pahalıdır. Bu nedenle robot nöbetçileri kullanmaktadırlar. Bu, Dijital
Milenyum Telif Hakkı Hareketi’nin hedefidir. Bu yazılım bilgisayarınıza
girer; belirli verilere erişmenizin tek yolu budur ve kopyalama yapmanızı
önler.</p>
<p>
Şimdi bu yazılımı her hard diske sokmak için bir plan mevcuttur, böylece
birtakım İnternete bağlı sunuculardan izin almadan erişemeyeceğiniz bazı
dosyalar hard diskinizde mevcut olacaktır. Ve bu yazılımı atlamak ve hatta
diğer insanlara nasıl atlatılacağını açıklamak bile bir suç teşkil
etmektedir.</p>
<p>
İkinci olarak ciddi cezalar mevcuttur. Birkaç yıl öncesine kadar, bir
şeylerin kopyasını yaptıysanız ve yalnızca yararlı olmak adına bu kopyaları
arkadaşlarınıza verdiyseniz, bu bir suç değildi; A.B.D.’de bu hiçbir zaman
bir suç olmamıştı. Daha sonra bunu ağır bir suç yaptılar, komşunuzla
paylaşım yaptığınız için yıllarca hapse girebilirsiniz.</p>
<p>
Üçüncü olarak muhbirler mevcuttur. Televizyondaki ve Boston metrosundaki
reklamlarda görmüş olabilirsiniz, bu reklamlarda, çalışma arkadaşlarınızı
istihbarat polisine gammazlamanız istenmektedir, bu istihbarat polisi resmi
olarak Yazılım Yayıncıları Birliği şeklinde adlandırılmaktadır.</p>
<p>
Ve dördüncü olarak, toplu sorumluluk mevcuttur. A.B.D.’de İnternet hizmet
sağlayıcıları yükümlülük altına alınara bu gerçekleştirilmektedir,
müşterilerinin yolladığı her şeyden yasal olarak sorumlu hale
gelmişlerdir. Her zaman sorumlu tutulmaktan kurtulmalarının tek yolu, bir
şikayetten sonra iki hafta içinde bilgiyi kaldırmak ya da bağlantıyı kesmek
için değişmez bir prosedür sahibi olmalarıdır. Yalnızca birkaç gün önce,
bazı kötü politikalarından dolayı City Bank'ı eleştiren bir muhalif sitenin
erişiminin kesildiğini duydum. Şimdilerde, mahkemelerle uğraşmak yerine
yalnızca sitenizin bağlantısı kesilmektedir.</p>
<p>
Ve son olarak, çocukluktan başlayan propaganda mevcuttur. Bu, “korsan”
sözcüğünün kullanım amacıdır. Birkaç yıl öncesini düşünürseniz, “korsan”,
yazarına ücret ödemeyen yayıncılara verilen isimdi. Ancak şimdi, tanım
tamamen tersine döndü. Şimdi bu sözcük, yayıncının kontrolünden kaçan
vatandaşlar için kullanılmaktadır. Ancak insanlığa düşman olan bir kimsenin
bu yasak kopyalamayı yapacağını insanlara inandırmak için
kullanılmaktadır. “Komşunuzla paylaşmak bir gemiye saldırmanın ahlaken eş
değeridir.” Umarım ki, siz de böyle düşünmüyorsunuzdur ve düşünmüyorsanız,
kelimeyi bu şekilde kullanmayı reddedersiniz.</p>
<p>
Yayıncılar kanunların kendilerine daha fazla güç sağlamasını
istemektedir. Ayrıca, yayıncılar, telif hakkının süresini de uzatmaya
çalışıyorlar. A.B.D. Anayasası, telif hakkının belirli bir süreye sahip
olması gerektiğini söylemektedir ancak yayıncılar telif hakkının sonsuza
kadar sürmesini istemektedir. Buna rağmen, anayasal bir değişikliğin
sağlanması zor olacaktır, bu nedenle, aynı sonucu sağlayan daha kolay bir
yol bulmuşlardır. Her 20 yılda bir, önceki yayınları kapsayacak şekilde
telif hakkını 20 yıl uzatırlar. Dolayısıyla, sonuç, herhangi belirli bir
zamanda, telif hakkının nominal olarak belirli bir periyot boyunca sürmesi
ve belirli bir telif hakkının bir gün sona ermesidir. Ancak bu sona erme
zamanına hiçbir zaman ulaşılamayacaktır çünkü her 20 yılda bir telif hakkı
20 yıl uzatılacaktır; bu nedenle hiçbir çalışma yeniden halka
sunulmayacaktır. Bu, &ldquo;taksit usülü kalıcı telif hakkı&rdquo; olarak
adlandırılmıştır.</p>
<p>
Telif hakkını 20 yıl uzatan 1998 yılındaki kanun “Mickey Mouse Telif Hakkı
Uzatma Hareketi”1 olarak bilinmektedir çünkü bu kanunun ana sponsorlarından
biri de Disney’dir. Disney, Mickey Mouse üzerindeki telif hakkının sona
ereceğini fark etmiştir ve telif hakkından çok para kazandıkları için, bunun
meydana gelmesini istememiştir.</p>
<p>
Aslında bu konuşmanın orijinal başlığı, “Telif Hakkı ve Küreselleşme”
olmalıdır. Küreselleşmeye bakacak olursanız, göreceğiniz şey,
küreselleşmenin ekonomik etkinlik ya da gerçekte kanunlara ve politikalara
göre şirketlere güç kazandırmak için tasarlanmış özgür-ticaret anlaşmaları
adına gerçekleştirilen bazı politikalar tarafından
gerçekleştirildiğidir. Bunlar, gerçekten de özgür ticaret hakkında
değildir. Bunlar, gücün aktarılması hakkındadır: kanunlara karar vermek için
herhangi bir ülkenin, kendi çıkarlarını akla yatkın bir şekilde
değerlendirebilen vatandaşlarından gücün alınması ve bu gücün bu
vatandaşların çıkarlarını düşünmeyen işlere verilmesi hakkındadır.</p>
<p>
Görüşlerine göre, demokrasi problemdir ve bu anlaşmalar, problemi sona
erdirmek için planlanmıştır. Örneğin, <abbr title="North American Free Trade
Agreement">NAFTA</abbr>, şirketler başka bir ülkenin hükümetinin
şirketlerinin karlarına zarar verdiğini düşündükleri bir kanunda kurtulmak
için onlara dava açmalasına izin veren hükümler içeriyor. Böylelikle yabancı
firmalar, ülkenin vatandaşlarından daha fazla güce sahiptir.</p>
<p>
Bunun <abbr>NAFTA</abbr>’nın ötesine uzanması için girişimler
mevcuttur. Örneğin, bu ilkeyi, Güney Amerika’daki ve Karayiplerdeki tüm
ülkelere genişletmek Amerika’nın özgür ticaret alanının hedeflerinden
biridir ve çok uluslu bir ticari anlaşma, bunu tüm dünyaya yaymayı
hedeflemektedir.</p>
<p>
1990’larda gördüğümüz bir şey, bu anlaşmaların dünya genelinde, daha güçlü
ve kısıtlayıcı şekillerde telif hakkını dayatmaya başlaması olmuştur. Bu
anlaşmalar, özgür ticaret anlaşmaları değildir. Bunlar gerçekte, özgür
ticareti ortadan kaldırmak için, şirketlere dünyadaki ticaret üzerinde
kontrol yetkisi veren anlaşmalardır.</p>
<p>
A.B.D. 1800’lerde gelişmekte olan bir ülke iken, yabancı telif haklarını
tanımadı. Bu, dikkatli bir şekilde varılan akıllıca bir karardı. A.B.D.’nin
yabancı telif haklarını tanımasının dezavantajlı bir şey olduğu, paranın
dışarı gideceği ve iyi bir sonuç vermeyeceği bilinmekteydi.</p>
<p>
Aynı mantık bugün gelişmekte olan ülkeler için de geçerlidir ancak A.B.D. bu
ülkeleri kendi çıkarlarının aksine hareket etmeleri için zorlayacak yeterli
güce sahiptir. Aslında, bu bağlamda ülkelerin çıkarlarının konuşulması bir
hatadır. Nitekim toplumun kazancını herbir kişinin kendi zenginliğini
toplayarak değerlendiren hileli düşünceli eminim hepiniz
duymuşsunuzdur. Çalışan Amerikalılar $1 milyar kaybetse ve Bill Gates $2
milyar kazansa, genel olarak Amerikalılar daha iyi duruma mı gelir? Bu
Amerika için iyi olur mu? Toplama bakarsanız, bu iyiymiş gibi
görünmektedir. Ancak, bu örnek gerçekten de değerlendirme için toplama
bakmanın hatalı bir yol olduğunu göstermektedir çünkü Bill Gates gerçekte $2
milyara daha ihtiyaç duymamaktadır ancak diğer insanlar için $1 milyarlık
bir kayıp kötü olabilir.  
Bu ticaret anlaşmalarının herhangi biri hakkındaki bir açıklamada,
insanların şu ya da bu ülkenin kazancı hakkında konuştuğunu duyduğunuzda,
her bir ülkede yaptıkları şey, herkesin gelirini toplamaktır. Zengin
insanlar ve fakir insanların gelirleri toplanmaktadır. Bu nedenle, aslında
bu hileli mantığı orada da uygulamak ve bunun zenginliğin ülke içindeki
dağılıma etkisini ve bu anlaşmanın bunu A.B.D.’de olduğu gibi daha da kötüye
götürüp götürmeyeceğini görmezken gelmek için bir bahanedir.</p>
<p>
Yani dünya genelinde telif hakkının zorlanması ile A.B.D.’nin çıkarlarına
gerçekten de hizmet edilmemektedir. Telif hakkının dayatılması belirli
şirket sahiplerinin çıkarınadır, bu şirket sahiplerinin birçoğu A.B.D.’dedir
ve bazıları da başka ülkelerdedir. Bu, herhangi bir anlamda halkın çıkarına
değildir.</p>
<p>
Ama bunu yapmanın ne anlamı vardır? İfade edildiği şekliyle telif hakkının
amacına inanıyorsak, örneğin, A.B.D. Anayasasında, ilerlemenin desteklenmesi
gibi, internet çağında hangi akıllıca politikalar kullanılacaktır? Açık bir
şekilde, artan telif hakkı gücünün yerine, halka, internetin ve dijital
teknolojinin faydalarını kullanabilecekleri belirli bir özgürlük bölgesi
sunmamız için, onları geri çekmemiz gereklidir. Ancak bu ne kadar ileri
gitmelidir? Bu, ilginç bir sorudur çünkü telif hakkını toplamda mutlaka
yürürlükten kaldırmamız gerektiğini düşünmüyorum.  
Her ne kadar telif hakları çok fazla özgürlüğü alıyor olsa da; daha fazla
ilerleme için bazı özgürlüklerden vazgeçilmesi fikri belli seviyelerde hala
avantajlı olabilir. Ancak, bunu akıllıca düşünmek için, fark etmemiz gereken
ilk şey, bunu, tamamen tek biçimli hale getirmemiz için bir gerekçe
olmamasıdır. Tüm çalışma tipleri için, aynı pazarlığın yapılması üzerinde
ısrar etmek için bir neden yoktur.</p>
<p>
Gerçekte zaten günümüzde durum bu şekilde değildir çünkü müzik için birçok
istisnai durum mevcuttur. Müzik, telif hakkı kanunu altında çok farklı bir
şekilde değerlendirilmektedir. Ancak tek biçimlilik üzerindeki keyfi ısrar,
yayıncılar tarafından akıllı bir şekilde kullanılmaktadır. Yayıncılar, sıra
dışı özel bir durumu alır ve söz konusu bu özel durumda, telif hakkına sahip
olmanın avantajlı olacağı iddiasında bulunurlar. Daha sonra, tek
biçimliliğin korunması için, her şey için şu kadar telif hakkının olması
gerektiğini söylerler. Tabi ki, bu nedenle bu, daha çok, nadir bir özel
durum olsa ve gerçekte toplamda çok önemli olmasa bile, en güçlü tezi
kurabilecekleri özel durumu alırlar.</p>
<p>
Ancak belki de söz konusu belirli bir özel durum için bu kadar çok telif
hakkı olmalıdır. Satın aldığımız her şey için aynı ücreti ödemek zorunda
değiliz. Yeni bir araba için bin dolar iyi bir pazarlık olabilir. Bir kap
süt için ise bin dolar korkunç kötü bir pazarlıktır. Hayatın diğer
alanlarında satın aldığınız her şey için özel bir fiyat ödemeyecektiniz. O
zaman niçin burada ödüyorsunuz?</p>
<p>
Farklı iş tiplerine bakmamız gereklidir ve size bunu yapmanın bir yolunu
önereceğim.</p>
<p>
Bu, reçeteleri, bilgisayar programlarını, klavuzları ve kitapları, sözlük ve
ansiklopedi gibi referans çalışmaları içermektedir. Tüm bu fonksiyonel
çalışmalar için meselenin, yazılım için olanlarla aynı olduğuna ve aynı
sonuçların geçerli olduğuna inanmaktayım. İnsanlar, değiştirilmiş bir
sürümün yayınlanması için bile özgürlüğe sahip olmalıdır çünkü fonksiyonel
çalışmaların değiştirilmesi çok yararlıdır. İnsanların ihtiyaçları her zaman
aynı değildir. Bu kitabı, yapılması gereken bir işi yapmak için yazarsam,
yapmak istediğiniz bir işe ilişkin fikriniz farklı olabilir. Böylece sizin
için iyi olanı yapmak için bu çalışmayı değiştirmek istersiniz.  
Bu noktada, sizinkilere benzer ihtiyaçları olan başka insanlar olabilir ve
değiştirilmiş sürümünuz onlar için yararlı olabilir. Yemek pişirmeyi bilen
herkes bunu bilmektedir ve yüzlerce yıldır bunu bilmektedir. Yemek
tariflerinin kopyalarının hazırlanması ve bunların başka insanlara sunulması
normaldir ve bir yemek tarifinin değiştirilmesi de normaldir. Yemek tarifini
değiştirir ve arkadaşlarınız için yemek pişirirseniz ve yemekten zevk
alırlarsa, size “Yemeğin tarifini verir misin?” diye sorarlar. O zaman
sürümünuzu yazıp arkadaşlarınıza kopyaları verebilirsiniz. Bu, özgür yazılım
topluluğunda yaptığımız şeyin aynısıdır.</p>
<p><a name="opinions"></a> Bu nedenle bu, işin bir kategorisidir.  İkinci iş
kategorisi amacı, belirli insanların ne düşündüğünü söylemek olan
çalışmalardır. Onların amacı, bu insanlar hakkında konuşmaktır. Bu, örneğin,
yaşam öykülerini, fikirsel yazıları, bilimsel makaleleri, alış ve satış
tekliflerini, satış malı kataloglarını içermektedir. Bu çalışmaların temel
noktası, birilerinin ne düşündüğünü, ne gördüğünü ya da neye inandığını
söylemeleridir. Bunları değiştirmek, yazarları yanlış bir şekilde
sunacaktır; bu nedenle bunların değiştirilmesi, sosyal açıdan yararlı bir
eylem değildir. Bu nedenle, insanların yapmasına izin verilmesi gereken tek
şey aynen kopyalamadır.</p>
<p>
Sonraki soru şudur: İnsanların aynen ticari kopyalama yapma hakkı olmalı
mıdır? Ya da ticari olmayan aynen kopyalama yeterli midir? Gördüğünüz gibi,
bunlar, ayırt edebileceğimiz iki farklı eylemdir, böylece soruları da ayrı
olarak değerlendirebiliriz, ticari olmayan aynen kopyalama yapma hakkı ve
ticari aynen kopyalama yapma hakkı. Telif hakkının ticari aynen kopyalamayı
kapsaması ancak herkese ticari olmayan aynen kopyalama hakkının verilmesi
iyi bir uzlaşı olabilir. Bu şekilde, değiştirilmiş tüm sürümlerde olduğu
gibi, ticari aynen kopyalama üzerindeki telif hakkı, yalnızca yazarın
değiştirilmiş bir sürümü onaylayabildiği, hangi dereceye kadar olursa olsun,
bu çalışmaların yazılmasına destek olmak için şimdi sağladığıyla aynı geliri
sağlayacaktır.</p>
<p>
Ticari olmayan aynen kopyalamaya izin verilmesi, telif hakkının artık bundan
sonra herkesin evine girmesinin gerekli olmadığı anlamına gelmektedir. Telif
hakkı yeniden endüstriyel bir düzenleme haline gelir, dayatılması kolaydır
ve problemsizdir, ağır cezaları ve dayatılması için muhbirleri
gerektirmez. Bu nedenle, mevcut sistemin yararının çoğunu alır ve kötü
tarafının çoğunu bırakırız.</p>
<p>
Üçüncü iş kategorisi,  estetik ya da eğlence işleridir, burada en önemli
şey, çalışmanın incelenmesinin duyumsanmasıdır. Şimdi bu çalışmalar için,
modifikasyon hususu çok zor bir husustur çünkü bir tarafta, bu çalışmaların
bir sanatçının görüşünü yansıttığı fikri vardır ve bunları değiştirmek söz
konusu görüşü bozmak etmektir. Diğer taraftan, toplumsal bilgi birikiminin
mevcut olduğu gerçeği söz konusudur, burada, bir çalışmayı değiştiren
insanlar, oldukça zengin olan bir sonuç üretir. Çalışma üreten
sanatçılarınız olsa bile, önceki çalışmalardan bir şeyler almak genelde çok
yararlıdır. Shakespeare’in oyunlarından bazıları, başka bir oyundan alınmış
bir hikayeyi kullanmıştır. Günümüzün telif hakkı kanunları o zamandan beri
yürürlükte olsaydı, o zaman bu oyunlar yasa dışı olurdu.  
Estetik ya da sanatsal bir çalışmanın değiştirilmiş sürümlerinin
yayınlanması konusunda ne yapmamız gerektiği zor bir sorudur ve bu problemi
çözmek için, kategorinin ilâve alt bölümlerine bakmamız gerekli
olabilir. Örneğin, belki de bilgisayar oyun senaryoları bir şekilde
değerlendirilmelidir; belki de herkes, bunların değiştirilmiş sürümlerini
yayınlamakta özgür olmalıdır. Ama belki de, bir roman farklı bir şekilde
değerlendirilmelidir; belki de bu yüzden, ticari yayınlar, asıl yazarla bir
düzenleme yapılmasını gerektirmelidir.</p>
<p>
Bu estetik çalışmaların ticari olarak yayınlanması telif hakkı tarafından
kapsanırsa bu, günümüzdeki mevcut gelir akışının çoğunluğunun, şu anda
mevcut sistem tarafından sınırlı bir ölçekte desteklenen,  [mevcut sistem]
çok kötü bir iş yapmaktadır, yazarlara ve müzisyenlere verilmesini
sağlayacaktır  Bu nedenle bu, nu tip işlerde bulunan insanlara iltifatta
bulunulduğu bir durummuş gibi mantıklı bir uzlaşma olabilir.</p>
<p>
İnternet çağının başlamış olduğu bu çağa baktığımızda,  geçişsel aşamayı
atlarsak, yazarların çalışmaları için para kazanabilecekleri başka bir yolu
gözümüzde canlandırabiliriz. Çalışmalarınız için para alabileceğiniz dijital
bir para sisteminin olduğunu hayal edin.  
İnternet üzerinden başka birine para göndermenizi sağlayan dijital bir para
sisteminin de olduğunu hayal edin; bu, örneğin, şifreleme gibi çeşitli
yöntemler kullanılarak gerçekleştirilebilir. Ve bu estetik çalışmaların
aynen kopyalamasına izin verildiğini hayal edin. Ancak bu çalışmalar, öyle
bir şekilde yazılmıştır ki, birini seyrederken, okurken ya da oynatırken,
ekranın bir köşesinde bir kutu ortaya çıkmakta ve “Yazara ya da müzisyene
bir dolar göndermek için buraya tıklayın” yazısı ekranda görünmektedir. Ve
bu yazı ekranda öylece durmaktadır; yolunuza çıkmaz; kenardadır. Sizi meşgul
etmez ancak oradadır, size yazarları ve müzisyenleri desteklemenin iyi bir
şey olduğunu söyler.</p>
<p>
Okuduğunuz ya da dinlediğiniz çalışmayı severseniz, sonunda şunu
diyeceksiniz: “Bu insanlara neden bir dolar vermeyeyim ki? Yalnızca bir
dolar. Bu nedir ki? Bir şey kaybetmiş olmam.” Ve insanlar bir dolar
göndermeye başlayacaktır. Bunun iyi yanı, kopyalamayı yazarların ya da
müzisyenlerin dostu yapmasıdır. Birisi bir arkadaşına e-posta ile bir kopya
gönderince, o arkadaş da bu kişilere bir dolar gönderebilir. Gönderilen şeyi
gerçekten de severseniz, birden fazla kereler birer dolar gönderebilirsiniz
ve bu miktarlar, sanatçının kitabını ya da CD’sini alırsanız sanatçının
kazanacağından daha fazla olacaktır çünkü sanatçılar satıştan az kâr
etmektedirler. Yazarlar ve müzisyenler adına kamu üzerinde güç talep eden
aynı yayıncılar, yazarlara ve müzisyenlere küçük bir kâr oranı vermektedir.</p>
<p>
Size Courtney Love’ın “Salon” dergisindeki yazısını okumanızı tavsiye
ederim, bu yazı, müzisyenlere para ödemeden onların çalışmalarını kullanmayı
planlayan korsanlar hakkındadır. Bu korsanlar, ortalama olarak müzisyenlere
satış ücretlerinin % 4’ünü veren müzik şirketleridir. Tabi ki, çok başarılı
müzisyenler daha fazla ücret alır. Çok başarılı müzisyenler büyük satış
ücretlerinin % 4’ünden daha fazlasını alırlar, bu da, bir plak anlaşmasına
sahip müzisyenlerin büyük çoğunluğunun küçük satış ücretlerinin % 4’ünden
daha azını aldıkları anlamına gelmektedir.</p>
<p>
Sistemin çalışması şu şekildedir: Müzik firması reklama para harcar ve bu
masrafı, müzisyenlerin ilerlemesi için bir araç olarak değerlendirir, ancak
müzisyen bunun yararını hiçbir zaman görmez. Bu nedenle bir CD satın
aldığınızda, bu paranın belirli bir oranı müzisyene gidecek gibi
görünmektedir ancak gerçekte gitmez. Gerçekte, bu para reklam giderlerine
gider ve müzisyenler ancak çok başarılı oldukları zaman söz konusu paranın
bir kısmına sahip olur.</p>
<p>
Tabi ki, müzisyenler albüm sözleşmelerini, zengin ve başarılı olmuş
müzisyenlerden biri olma umuduyla imzalar. Bu nedenle, aslında müzisyenleri
çekmek için onlara bir piyango benzeri tuzak teklif edilmektedir. Müzikte
iyi olsalar bile, bu tuzağı görme konusunda dikkatli ve mantıklı
olamayabilirler. Bu nedenle anlaşmayı imzalarlar ve daha sonra kendileri
için tek sağlanan şey reklamdır. Niçin onların halkın kısıtlanmasını esas
alan ve satışı kolay olan kötü müziği bize sunan endüstriyel bir sistem ile
değil de başka bir şekilde reklam yapmalarını sağlamıyoruz? Bunun yerine,
dinleyicilerin, sevdikleri müzik topluluklarının müziklerini paylaşmasını
doğal tepkisini dinlemiyoruz? Müzik çalarlarda müzisyenlere bir dolar
göndermek için bu kutu ortaya çıksa, o zaman internet, müzisyenlere bu
reklamı sağlayan mekanizma olabilir, bu da zaten kayıt sözleşmelerinden
sağladıklarıyla aynı reklamdır.</p>
<p>
Mevcut telif hakkı sistemi, müzisyenleri destekleme işini kötü bir şekilde
yapmaktadır, bu tıpkı dünya ticaretinin Filipinler’deki ve Çin’deki yaşam
standartlarını yükseltme çalışması gibi kötüdür. Herkesin çalışma şartları
kötü olan bir işyerinde çalıştığı ve tüm ürünlerin, çalışma şartlarının kötü
olduğu işyerlerinde yapıldığı bu “yatırım kuşakları”na
sahipsiniz. Küreselleşme, deniz aşırı ülkelerdeki insanların yaşam
standartlarını yükseltmenin etkin olmayan bir yoludur. Örneğin, bir
Amerikalının bir işi yapmak için saatte yirmi dolar aldığını ve aynı işi
günde belki de altı dolar alan bir Meksikalıya verdiğinizi düşünün, burada
olan şey, Amerikan işçisinden büyük miktarda para almak, bunun küçük bir
oranını Meksikalı işçiye vermek ve geri kalanını firmaya vermektir. Bu
nedenle, hedefiniz Meksikalı işçilerin yaşam standartlarını yükseltmekse bu,
bunu yapmanın kötü bir yoludur.</p>
<p>
Aynı olgunun, telif hakkı endüstrisinde de aynen nasıl devam ettiğini görmek
ilginçtir. Kesinlikle bir şeyler hak eden bu işçiler adına, onlara küçük bir
miktar veren ölçüleri önermektesiniz ve gerçekte hayatlarımızı kontrol etmek
için şirketlerin gücünü desteklemektesiniz.</p>
<p>
Bunun yerine çok iyi bir sistemi koymaya çalışıyorsanız, daha iyi bir
alternatif haline gelmek için çok çalışmanız gerekmektedir. Mevcut sistemin
kötü olduğunu biliyorsanız, daha iyi bir alternatif bulmanız çok zor
değildir; günümüzde karşılaştırmanın standardı çok düşüktür. Telif hakkı
politikası hususlarını değerlendirirken, bunu her zaman aklımızda
tutmalıyız.</p>
<p>
Böylece söylemek istediğim şeylerin çoğunu söylemiş olduğumu
düşünüyorum. Yarın Kanada’da “Hasta Günü” Televizyon Programı var. Yarın,
Amerika Özgür Ticaret bölgesini yeni ülkelere genişletme çalışmalarını
nihayetlendirmek için yapılan zirvenin ilk günü. ve Quebec'de büyük bir
protesto planmakta. Bu protestoları engellemek için olağanüstü yöntemlerin
metotların kullanılmakta olduğunu gördük. Birçok Amerikalı normal zamanda
girmelerine izin verildiği sınırdan Kanada’ya giremez hale geldi.  Protestocuları dışarıda tutmak için Quebec’in merkezi etrafında büyük bir
kale olarak kullanılmak üzere bir duvar inşa edildi. Bu anlaşmalara karşın
halkın protestosuna karşı çok sayıda farklı kirli oyun gördük. Hükümetin
sahip olduğu güçlerin, demokratik bir biçimde seçilmiş olan yöneticilerden
alınıp şirket sahiplerine ve atanmış uluslararası kurumlara verildikten
sonra bize kalan demokrasi her neyse, buna karşı olan halk protestosunun
baskısından arta kalan da odur.</p>
<p>
Hayatımın on yedi yılını özgür yazılım üzerine çalışarak geçirdim. Bunu,
dünyadaki en önemli politik husus olduğu için yapmadım. Bu alanı, iyi
birşeyler yapmak için yeteneklerimi kullanmam gerektiğini gördüğüm için bunu
yaptım. Ancak politikanın genel hususları gelişti ve günümüzde dünyadaki en
büyük politik mesele, şirketlere halkın ve hükümetlerin üstünde güç verme
eğilimine karşı gelmek oldu. Özgür yazılımı ve bugün açıklamakta olduğum
diğer bilgi tipleri için birleşik sorunları söz konusu büyük meselenin bir
parçası olarak görüyorum. Bu nedenle, kendimi doğrudan olmayan bir şekilde
bu husus üzerinde çalışırken buldum. Umarım ki, çalışmaya benim de bir
katkım olmuştur.</p>
<p>
<b>YANIT</b>:</p>
<p>
<b>THORBURN</b>: Bir dakika sonra soruları ve yorumları için dinleyicilere
döneceğiz. Ama önce kısa bir yanıt vereyim. Bana göre, Stallman’ın bize
sunduğu en güçlü ve en önemli açıklayıcı bilgiler iki kilit noktaya
sahiptir. İlki, telif hakkına ilişkin eski varsayımların, telif hakkının
eski kullanımlarının, uygun olmadığının fark edilmesidir; bilgisayar ve
bilgisayar ağlarının gelişmesiyle yıkılmışlardır. Bu açıkça görülebilir
basit bir husustur ancak önemlidir.</p>
<p>
İkincisi, dijital çağın entelektüel ve yaratıcı işçiliğin biçimlerini nasıl
ayırt ettiğimizi ve nasıl ağırlıklandırdığımızı yeniden değerlendirmemizi
gerektirmektedir. Bu farklı telif hakkı koruma tiplerinin ya da
seviyelerinin sistematik olarak tanımlanmaya çalışılması, bilgisayarın
gelişimiyle birlikte ortaya çıkan entelektüel çalışmaya ilişkin problemlerle
başa çıkmanın değerli bir yolu gibi görünmektedir.</p>
<p>
Ancak Stallman’ın söylediklerinin altında yatan başka bir temayı tespit
ettiğimi düşünüyorum ve bu tema doğrudan bilgisayarlar hakkında değildir
ancak daha geniş anlamda, hükümetin ve kurumların artan bir şekilde
hayatlarımız üzerinde uyguladıkları güç ve demokratik otorite
hakkındadır. Stallman’ın bu popülist ve birleşmeye karşı tarafı
geliştiricidir ancak aynı zamanda da indirgeyici ve potansiyel olarak
basitleştiricidir. Ve belki de idealistçidir. Örneğin, bir romancı ya da
şair ya da şarkı yazarı ya da bir müzikçi ya da akademik bir kitabın yazarı,
insanların yazarlara para ödemek zorunda olmadığı ancak para ödemeye
yüreklendirildiği bu yeni cesur dünyada geçimini nasıl sürdürsün? Başka bir
deyişle, bana öyle geliyor ki, mevcut uygulama ile Stallman’ın kuramsal
olasılıkları arasındaki fark hâlâ oldukça büyüktür.</p>
<p>
Bu nedenle, Stallman’ın konuşmasının bazı hususlarını açmasını ve spesifik
olarak, kendi telif hakkı sistemi altında “geleneksel yaratıcılar” olarak
adlandıracağımız yaratıcıları nasıl koruyacağına dair ilâve düşüncelerini
anlatmasını isteyerek konuşmamı sonlandırmak istiyorum.</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Her şeyden önce, telif hakkının yaptığı iş için “koruma”
ifadesini kullanmamalıyız. Telif hakkı insanları kısıtlamaktadır. “Koruma”
ifadesi, telif hakkı sahibi firmaların kullandığı bir propaganda
ifadesidir. “Koruma” ifadesi, bir şeyin bir şekilde zarar görmesinin
önlenmesi anlamına gelmektedir. Bir şarkının daha fazla sayıda kopyasının
çalınmasının şarkıya zarar vereceğini düşünmüyorum. Bir romanın daha fazla
sayıda kopyasının okunmasının da romana zarar vereceğini düşünmüyorum. Bu
nedenle bu ifadeyi kullanmayacağım. İnsanların yanlış tarafı korumasına
neden olduğunu düşünüyorum.</p>
<p>
Ayrıca “fikri mülkiyet” hakkında düşünülmesi kötü bir fikirdir, bunun iki
nedeni var: İlk olarak, alandaki en temel soruya ön yargı ile
yaklaşmaktadır, soru şudur: Bu şeylere nasıl yaklaşılmalıdır ve bunlar,
mülkiyet çeşidi olarak değerlendirilmeli midir? Alanı tanımlamak için “fikri
mülkiyet” ifadesinin kullanılması cevabın “evet” olduğu ön varsayımında
bulunmaktır, bu meseleye yaklaşımın yoludur, diğer yol değildir.</p>
<p>
İkinci olarak, bu aşırı genelleştirmeyi yüreklendirmektedir. fikri mülkiyet,
telif hakları, patentler, ticari markalar, ticaret sırları ve diğer bazı
şeyler gibi birbirinden bağımsız kökenlere sahip çeşitli farklı kanunların
bir arada bulunduğu bir sepettir. Bunlar neredeyse tamamen farklıdırlar;
ortak bir özellikleri yoktur. Ancak “fikri mülkiyet” ifadesini duyan
insanlar yanlış bir düşünceye yönlenir, özel alanlara uygulanan, fikri
mülkiyete ilişkin genel ilkenin mevcut olduğunu hayal ederler, kanunun bu
çeşitli alanlarının benzer olduğunu var sayarlar. Bu, neyin yapılmasının
doğru olduğuna ilişkin karışık düşüncelere neden olmakla kalmaz, ayrıca
insanların, kanunun gerçekte ne söylediğini anlamakta başarısız olmasına da
neden olur çünkü telif hakkı kanununun, patent kanununun ve ticari marka
kanununun benzer olduğunu varsayarlar, gerçekte bunlar birbirinden tamamen
farklıdır.</p>
<p>
Bu nedenle, kanunun ne söylediğinin dikkatli bir şekilde düşünülmesini ve
açık bir şekilde anlaşılmasını yüreklendirmek istiyorsanız, &ldquo;fikri
mülkiyet&rdquo; ifadesini kullanmayın. Telif hakları, patentler, ticari
markalar hakkında ya da hangi konu hakkında isterseniz konuşun. Ancak fikri
mülkiyet hakkında konuşmayın. fikri mülkiyete ilişkin fikir, aptalca bir
fikirdir. Benim fikri mülkiyet hakkında bir fikrim yok. Telif hakları,
patentler, ticari markalar hakkında fikirlerim var ve onlar birbirinden
farklı. Bunlara farklı düşünce süreçleriyle ulaştım çünkü bu kanun
maddeleri, birbirlerinden tamamen farklıdır.</p>
<p>
Her neyse, bu konu dışı sözü söylemiş oldum, bu benim için çok önemliydi.</p>
<p>
Şimdi asıl konumuza gelelim. Tabi ki, insanlardan sevdikleri yazarlar ve
müzisyenler için gönüllü olarak para ödemelerini isteme sisteminin ne kadar
iyi çalışacağını, şimdi göremeyiz. Açık olan şey şudur ki, bu gibi bir
sistemin ne kadar iyi çalışacağı bu ağa kaç kişinin katılacağı ile
orantılıdır ve bu sayı, önümüzdeki yıllarda birkaç katına çıkacaktır. Bunu
şimdi denersek, başarısız olabiliriz ve bu hiçbir şeyi kanıtlamayacaktır
çünkü şimdikinin on katı kadar insan katıldığında sistem çalışabilir.</p>
<p>
Diğer husus ise, bu dijital nakit ödeme sistemine sahip olmamamızdır; bu
nedenle bunu gerçekten de bugün deneyemeyiz. Bunun gibi bir şeyleri yapmaya
çalışabilirsiniz. Birilerine para ödemek için kullanabileceğiniz hizmetler
var, PayPal (İnternet üzerinden çalışan bir online ödeme sistemi) gibi
şeyler. Ancak PayPal ile herhangi birine ödeme yapmadan önce, birtakım
anlamsız formalitelerden geçmeniz ve kendiniz hakkında kişisel bilgi
vermeniz gereklidir ve bu sistemde ödeme yaptığınız kişinin kayıtları
toplanır. Bunu kötüye kullanmayacaklarına güvenebilir misiniz?</p>
<p>
Bir dolar ödemek sizin cesaretinizi kırmaz ama ödeme yaparken ki sıkıntı
sizin cesaretinizi kırabilir. Ödeme yapmak istediğinizde, ödeme yapmak
ağaçtan düşmek kadar kolay olmalıdır ve burada sizi paranın miktarından
başka vazgeçirecek bir faktör olmamalıdır. Ve paranın miktarı da küçük
olduğuna göre, bu sizi niye vazgeçirsin ki? Fanların müzisyenleri gerçekten
de sevebildiklerini biliyoruz ve Grateful Death gibi bazı grupların
fanlarını müziği kopyalama ve dağıtma konusunda cesaretlendirdiğini
biliyoruz. Bu grubun, müzikten para kazanmasında bir sorun olmamıştır çünkü
fanlarının müziklerini teybe çekmelerini ve bunları kopyalamalarını
cesaretlendirmişlerdir. Satışlarında bir düşme olmamıştır.</p>
<p>
Matbaadan internet çağına yavaş yavaş geçiyoruz ancak bu bir günde
olmuyor. İnsanlar hâlâ çok sayıda kaset ya da CD alıyor ve bu durum
muhtemelen yıllarca, belki de sonsuza kadar, sürecek. Bu devam ettiği
sürece, kaset ya da CD’lerin satışlarına uygulanan telif haklarının olması
bugün de olduğu gibi müzisyenleri desteklemeye devam edecek. Tabi ki, bu çok
iyi bir durum değil ama en azından durum daha da kötüleşmeyecek.</p>
<p>
<b>TARTIŞMA</b>:</p>
<p>
<b>SORU</b>: [İnternetten müzik/film indirme ve Stephen King’in
romanlarından birini internet üzerinden pazarlama girişimi1 hakkındaki yorum
ve soru.]</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Evet, ne yaptığını ve ne olduğunu duymak ilginç. Bunu ilk
duyduğumda mutlu oldum. Düşündüm ki, belki de halkı demir bir yumrukla
tutmaya çalışmayan bir dünyayı esas alan bir yaklaşımda bulunuyor. Daha
sonra, gördüm ki, Stephen King insanların ödeme yapmalarını istiyor. Bu
yaptığını açıklamak için, parça parça seri olarak bir roman yayınlıyordu ve
“Yeterince para kazanırsam, daha fazla eser yayınlarım” dedi. Ancak yazma
talebi aslında bir talep değildi. Okuyucuyu yıldırmaktaydı. Şunu söylüyordu:
&ldquo;Ödeme yapmazsanız o zaman kötüsünüz. Ve sizin gibi kötü insanlar
çoğaldıkça, o zaman yazmayı bırakacağım.&rdquo;</p>
<p>
Evet bu, açık bir şekilde halkın size para gönderme isteğinde olmasını
sağlamanın bir yolu değildir. Halkın sizi sevmesini sağlamanız gereklidir,
sizden korkmasını değil.</p>
<p>
<b>KONUŞMACI</b>: Belirli bir yüzde istiyordu, kesin yüzdeyi bilmiyorum, %
90 civarı sanırım, insanların belirli bir yüzdesinin belirli bir miktar para
göndermesini istiyordu, zannedersem bu para miktarı bir ya da iki dolardı ya
da o civarlarda bir şeydi. Eseri indirmeniz için adınızı ve e-posta
adresinizi ve bazı başka bilgileri girmeniz gerekiyordu ve birinci bölümden
sonra söz konusu kişi yüzdesine ulaşılamazsa, başka bir bölüm
yayınlamayacağını söyledi. Eseri indiren insanlara bu çok düşmanca geldi.</p>
<p>
<b>SORU</b>: Telif hakkının olmadığı ancak insanların gönüllü bağışlar
yapmalarının istendiği sistem, aşırma yapan insanların kötüye kullanımlarına
açık değil mi?</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Hayır. Önerdiğim şey bu değil. Hatırlayın, ticari dağıtımı
kapsayan telif hakkını öneriyorum ve yalnızca ticari olmayan aynen yeniden
dağıtıma izin veriyorum. Eğer eseri gerçek yazarın İnternet sitesindeki bir
bağlantı yerine kendi İnternet sitesindeki bir bağlantıya yönlendirmek için
değiştirirse, telif hakkını ihlal etmiş olacaktır ve bugün yargılandığı gibi
yargılanabilir.</p>
<p>
<b>SORU</b>: Anlıyorum. Yani siz hâlâ telif hakkının olduğu bir dünyayı mı
hayal ediyorsunuz?</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Evet. Söylemiş olduğum gibi, en azından bu tip çalışmalar
için. Ama her şey için bu durumun geçerli olması gerektiğini
söylemiyorum. Telif hakkı güçlerini tamamen ortadan kaldırmayı önermiyorum,
yalnızca azaltmayı öneriyorum.</p>
<p>
<b>THORBURN</b>: Richard, siz konuşurken aklıma gelen bir soruyu sormak
istiyorum, Stephen King'in reddettiği şekilde, neden bilgisayarın kendisinin
aracıları tamamen ortadan kaldırdığı, kişisel bir ilişkiyi kurabilecek bir
yöntemi düşünmüyorsunuz.</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Evet, aslında olabilir, söz konusu gönüllü bağış bunun bir
yoludur.</p>
<p>
<b>THORBURN</b>: Bunu bir yayıncı ile çalışmak olarak mı
değerlendiriyorsunuz?</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Kesinlikle hayır. Umarım ki öyle olmaz çünkü görüyorsunuz
ki yayıncılar yazarları çok kötü bir şekilde sömürmektedir. Yayıncıların
temsilcilerine bunu sorduğunuzda, şöyle derler: “Evet, bir yazar bizi
istemezse, bizimle çalışmak için zorlanamaz.” Ama gerçekte, durumun böyle
olmaması için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Örneğin, kopyalamanın
engellendiği yayın biçimleri önermektedirler ve bu biçimlerde yayın yapmak
için, büyük yayıncılardan kabul görmek gereklidir çünkü biçimi kimseye
söylemeyeceklerdir. Böylece oynatıcıların bu biçimlerde oynatacağı ve bu
oynatıcılar üzerinde oynatabileceğiniz herhangi bir şeyi almak isterseniz,
bunun yayıncılar aracılığıyla olacağı bir dünyayı hayal etmektedirler.  
Bu nedenle, gerçekte, doğrudan yayın yapan bir yazar ya da müzisyene karşı
bir kanun yokken, doğrudan yayın gerçekleşemeyecek bir durumdur. Belki de
zengin olabilmenin çekiciliği de vardır. Şöyle derler: “Sizi halka
tanıtacağız ve belki de Beatles (çok başarılı bir grup) kadar zengin
olursunuz” ve tabi ki, çok az sayıda müzisyen bu şansı yakalamaktadır. Ancak
bu durum sanatçıları çeker ve kendilerini ömür boyu bağlayan anlaşmalara
imza atarlar.</p>
<p>
Yayıncılar, yazarlarla yaptıkları anlaşmalara saygı duyma konusunda çok
başarısızdırlar. Örneğin, kitap sözleşmeleri tipik olarak şunu ifade eder:
Bir kitap matbaadan çıkarsa, hakları yazara devrolur ancak yayıncılar bu
maddeye pek uymamaktadır. Genelde bu maddeye uymaları için zorlanmaları
gereklidir. Eserin hiçbir zaman matbaadan çıkmadığını ifade etmek için şimdi
de elektronik yayına başladıklarını söylerler; bu nedenle haklarını
yazarlara hiçbir zaman devretmezler. Yayıncıların fikri şudur: Yazarın
hiçbir nüfuzu olmadığında, anlaşma imzalatalım ve ondan sonra hiçbir gücü de
kalmasın; yalnızca yayıncının gücü olsun.</p>
<p>
<b>SORU</b>: Çeşitli çalışma tipleri için, söz konusu çalışma tipi için
hangi yol uygunsa o yolda kullanıcının kopyalama yapma özgürlüğünü koruyan
özgür lisansların olması iyi midir?</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: İnsanlar bunun üzerine çalışıyor. Ancak fonksiyonel olmayan
çalışmalar için, bir şey diğerinin yerine geçmez. Fonksiyonel bir çalışma
tipine bakalım, örneğin, bir kelime işlemcisini ele alalım. Birileri özgür
bir kelime işlemcisi yaparsa, onu kullanabilirsiniz; özgür olmayan kelime
işlemcilerine ihtiyacınız kalmaz. Ancak tek bir özgür şarkının özgür olmayan
tüm şarkıların yerine geçeceğini ya da tek bir özgür romanın özgür olmayan
tüm romanların yerine geçeceğini söyleyemem. Bu çalışma tipleri için durum
farklıdır. Bu nedenle basitçe yapmamız gereken şey, bu kanunların saygı
duyulmayı hak etmediğini görmemizdir. Komşunuzla eserleri paylaşmanız kötü
değildir ve birileri size komşunuzla paylaşım içinde olamayacağınızı
söylerse, onu dinlememelisiniz.</p>
<p>
<b>SORU</b>: Fonksiyonel çalışmalar söz konusu olduğunda, sizin düşüncenize
göre, telif hakkının kaldırılmasına ilişkin ihtiyacı bu fonksiyonel
çalışmaları geliştirmek için gerekli ekonomik güdülere ilişkin ihtiyaçla
nasıl dengeliyorsunuz?</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Her şeyden önce bu ekonomik güdünün insanların
zannettiğinden çok daha az gerekli olduğunu görmekteyiz. Özgür yazılım
hareketine bakın, özgür yazılım hareketinde, özgür yazılım geliştiren
100,000’in üzerinde yarı zamanlı çalışan gönüllü var. Ayrıca, insanların bu
çalışmaları kopyalamasını ve değiştirmesini engellemeden bunun için para
toplamanın başka yolları olduğunu da görmekteyiz.  
Bu, özgür yazılım hareketinden çıkarılacak ilginç olan derstir. Bir
bilgisayarı kullanabilme ve diğer insanlarla paylaşma ve işbirliği yapma
özgürlüğü şansını vermesinin yanı sıra, onlara ödeme yapmaları konusunda
insanları zorlayan özel güçlerin var olmaması durumunda hiçbir zaman bu
işleri yapmayacakları da yanlıştır. Birçok insan ücret almasa da bu işleri
yapacaktır. O zaman örneğin monografilere baktığınızda, yalnızca çok temel
olanlar hariç olmak üzere bilimin birçok alanında ders kitabı olarak hizmet
veren monografilerde yazar bu işten para kazanmamaktadır.  
Şu anda özgür bir ansiklopedi projemiz var ve bu proje gerçekte ticari bir
özgür ansiklopedi projesidir ve devam etmektedir. GNU ansiklopedisine
ilişkin bir projemiz vardı ancak lisansımızı benimsediklerinde bunu ticari
proje ile birleştirdik. Ocak ayında, ansiklopedilerindeki tüm yazılar için
GNU Özgür Belgeleme Lisansına döndüler. Ve biz de şunu ifade ettik: “Onlarla
kuvvetlerimizi birleştirelim ve insanları onlara katılmaları için
yüreklendirelim.” Bu, NUPEDIA olarak adlandırılmaktadır ve
http://www.gnu.org/encyclopedia adresine bakarsanız, buna ilişkin bir
bağlantı bulabilirsiniz. Böylece burada özgür bir yararlı bilgi tabanının
topluluk gelişimini, yazılımdan ansiklopediye genişlettik. Şu anda tüm bu
fonksiyonel çalışma alanlarında bu çalışmalar için ekonomik bir güdüye
ihtiyaç duymadığımız için memnunum.</p>
<p>
<b>THORBURN</b>: Diğer iki kategori [insanların düşünceleri ve eğlence]
hakkında ne düşünüyorsunuz?</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Diğer iki iş kategorisi için, bunu bilmiyorum. İnsanların
bu işten para kazanma kaygısı olmaksızın bir gün romanlar yazıp
yazmayacağını bilmiyorum. Bolluk içindeki bir toplumda zannediyorum ki
olur. Bolluk içindeki topluma ulaşmak için yapmamız gereken şey, ekonomi ve
kanunlar üzerindeki kontrolden kurtulmaktır. Bu aslında tavuk mu yumurtadan
çıktı yumurta mı tavuktan çıktı problemidir, biliyorsunuz. Hangisini ilk
önce yaparız? İnsanların şirketler tarafından kontrol altında
tutulmadan....işle kontrollerini kaybetmeleri hariç olmak üzere insanların
para kazanmak zorunda olmadıkları bir dünyayı nasıl sağlarız? Ve kontrolü
nasıl ortadan kaldırırız? Bilmiyorum ama bu, ilk olarak uzlaşmacı bir telif
hakkı sistemi ve daha sonra ikinci olarak bu çalışmaları yazan kimselere
gelir sağlamanın bir yolu olarak uzlaşmalı bir telif hakkı sistemi
tarafından desteklenen gönüllü ödemeyi önermeye çalışmamın sebebidir.</p>
<p>
<b>SORU</b>: Seçim kampanyalarının finansmanı sisteminden dolayı Amerikalı
politikacılar üzerinde ortak çıkarlarınızın gücü ve kontrolü altında bu
uzlaşmalı telif hakkı sistemini uygulamayı gerçekten de nasıl umuyorsunuz?</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Bu beni üzüyor. Keşke bu sorunun cevabını bilseydim. Bu
gerçekten de çok zor bir problem. Bu problemi nasıl çözeceğimi bilseydim,
çözerdim ve dünyadaki hiçbir şey, beni daha da onurlu yapamazdı.</p>
<p>
<b>QUESTION</b>:.  Şirketlerin kontrolü ile nasıl savaşırsınız? Davalarda
şirket lobilerinin sahip oldukları para toplamlarına baktığınızda, çok
yüksek olduğunu görürsünüz. Zannediyorum ki, konuştuğunuz DeCSS davası,
savunma tarafında 1,5 milyon dolar gibi bir fiyata mal olmaktadır. Şirket
tarafından ise ne gibi bir maliyete sahip olduğunu ise Tanrı bilir. Bu gibi
yüksek fiyatlarla nasıl başa çıkılacağına dair bir fikriniz var mı?</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Bir fikrim var. Filmleri tamamen boykot etmeyi öneriyor
olsa idim, zannediyorum ki insanlar bu düşünceyi görmezden
geleceklerdir. Bunun çok radikal olduğunu düşünebilirler. Bu nedenle sonuç
olarak aynı noktaya varan biraz farklı bir düşüncemi açıklayayım, bu şudur:
iyi olduğunu düşünmeniz için geçerli bir sebebiniz yoksa bir filme
gitmeyin. Şimdi bu, uygulamada tüm Hollywood filmlerinin boykot edilmesi
gibi bir sonuç doğuracaktır. Bu, hemen hemen aynı anlamı taşımaktadır ancak
yoğunluk olarak çok farklıdır. İnsanların filmlerin iyi olup olmadığından
bağımsız çok sayıda nedenden ötürü sinemaya gittiğini fark ettim. Bu nedenle
bunu değiştirirseniz, bir filme yalnızca filmin iyi olduğuna dair geçerli
bir fikriniz olduğu için giderseniz, o zaman paradan iyi bir tasarruf
sağlarsınız.</p>
<p>
<b>THORBURN</b>: Zannediyorum ki bugün tüm bu konuşmayı anlamanın bir yolu,
toplumda her ne zaman radikal, potansiyel olarak dönüştürücü teknolojiler
ortaya çıkarsa, onları kimin kontrol altında tutacağına ilişkin bir
mücadelenin olacağını fark etmektir. Bugün geçmişte olan şeyi
tekrarlıyoruz. Bu nedenle bu açıdan bakıldığında, uzun vadede olabilecekler
için umutsuzluk ya da hatta kötümserlik için bir neden olmayabilir. Ancak
kısa vadede, metin ve görüntülerin kontrolüne ilişkin mücadeleler ve tüm
bilgi biçimlerine ilişkin mücadeleler sancılı ve yoğun olabilir.  
Örneğin, bir medya hocası olarak, görüntülere erişimim, daha önceden hiç
olmayan bir şekilde son yıllarda kısıtlanmıştır. Filmlerden bile
alabileceğim durağan görüntüleri kullanmak istediğim bir yazı yazarsam,
kullanmak için izin alabilmem çok zordur ve bu durağan görüntülerin
kullanılması için alınan ücret, &ldquo;adil kullanım&rdquo; yasal hakkı ve
entelektüel araştırma hakkında iddialarda bulunduğum zaman çok daha
yüksektir. Bu nedenle, bu genişletilmiş dönüşümde, uzun vadeli etkilerin
aslında kısa vadede meydana gelen etkile kadar rahatsız edici
olmayabileceğini düşünüyorum. Ancak her durumda, Batı toplumunun tekrarlayan
bir ilkesi olan teknolojik kaynakların kontrolü üzerindeki mücadelenin
yenilenmiş bir sürümü olarak bu tecrübelerin tümünün anlaşılması gereklidir.</p>
<p>
Ayrıca daha eski teknolojilerin karmaşık bir konu olduğunun anlaşılması da
önemlidir. Örneğin, matbaanın İspanya’daki etkisi, İngiltere’deki ya da
Fransa’daki etkisinden radikal olarak farklıdır.</p>
<p>
<b>SORU</b>: Telif hakkı ile ilgili açıklamaları dinlerken beni rahatsız
eden şeylerden biri de genelde şu açıklama ile konuya başlamalarıdır: “180
derecelik bir değişiklik istiyoruz. Her türlü kontrol tipini bırakmak
istiyoruz.” Önerilen bu üç kategori altında yatan şeyin bir kısmı, telif
haklarında yararlı birşeylerin de olduğuna ilişkin kabuldür. Telif
haklarının şimdi gittiği yola ilişkin kritiklerin bazıları, gerçekte, süresi
bakımından patent ya da ticari markalar gibi korunması ve çalışması
gerektiğine inanmaktadır. Konuşmacımızın bu konuda bir strateji olarak yorum
yapıp yapmayacağını merak ediyorum.</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Telif hakkının ömrünün kısaltılmasının iyi bir fikir
olduğunu ben de düşünüyorum. Bir yayının telif haklarının 150 yıl kadar
sürmesi olasılığının olmasına ilişkin bir ihtiyacın olduğuna inanmıyorum,
mevcut kanuna göre bazı durumlarda telif hakkı gerçekten de 150 yıl kadar
olabilmektedir. Şimdi bir çalışma üzerinde 75 yıllık bir telif hakkının,
çalışmalarının üretimi için yeterli olmadığını söyleyen firmalar bile
vardır. Söz konusu bakış açısını desteklemek için 75 yıllık proje bilanço
föyleri sunan bu firmalara karşı çıkıyorum. Gerçekte istedikleri şey, eski
çalışmalar üzerindeki telif haklarını genişletebilmek, böylece bu
çalışmaların kullanımını kısıtlamaktır. Ancak bir yerlerde bir zaman
makineniz yoksa, bugün telif hakkını genişleterek daha fazla çalışmayı nasıl
cesaretlendirebileceğinizi bilmiyorum. Tabi ki, filmlerinden birinde bir
zaman makinesi de vardı. Belki de düşüncelerini bu zaman makinesi etkilemiş
olabilir.</p>
<p>
<b>SORU</b>“Adil kullanım” kavramını genişletmeyi düşündünüz mü ve bize
sunabileceğiniz herhangi bir fark var mı?</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: İki iş kategorisi için herkese ticari olmayan aynen
kopyalama için izin verilmesi fikri adil kullanımın kapsamının
genişletilmesi olarak düşünülebilir. Halen bu, adil kullanımdan daha
büyüktür. Halkın daha fazla ilerleme için belirli özgürlükleri verdiğini
düşünüyorsanız, o zaman çeşitli farklı yerlerde çizgi çizebilirsiniz. Toplum
hangi özgürlükleri verir ve hangilerini vermez?</p>
<p>
<b>SORU</b>: Konuşmayı yalnızca birkaç dakika için uzatırsak, belirli
eğlence alanlarında kamusal yayın kavramına sahibiz. Bu nedenle, örneğin,
telif hakkı bizim zaman zaman mutlu Noel şarkıları söylememizi önlemez ancak
kamusal gösteriyi engeller. Ve sınırsız olan ve ticari olmayan aynen
kopyalamaya ilişkin adil kullanımın genişletilmesi yerine bundan daha az
olan ancak adil kullanımın mevcut kavramından daha fazlası olan bir şeylere
genişletilmesi hakkında düşünmenin yararlı olup olmayacağını merak
etmekteyim.</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Bunun yeterli olabildiğini düşünmekteydim ve daha sonra
Napster beni bunun aksi yönde olduğu konusunda ikna etti çünkü Napster,
kullanıcıları tarafından ticari olmayan aynen yeniden dağıtım için
kullanılmaktadır. Napster sunucusunun kendisi ticari bir eylemdir ancak
gerçekte içeriği sağlayan insanlar bunu ticari olmayan bir biçimde
yapmaktadır ve internet sitelerinde de oldukça kolay bir şekilde bunu
yapabilirler. Napster’in kullanımına ilişkin büyük heyecan ve ilgi bunun çok
yararlı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, insanların, her şeyin aynı
kopyalarını ticari olmayan bir şekilde yeniden dağıtma hakkına sahip olması
gerektiği konusunda ikna oldum.</p>
<p>
<b>SORU</b>: Tüm Napster sorusu için bana yakın zamanda önerilen bir
benzetme, halk kütüphanesi benzetmesiydi. Napster savlarını duyan
bazılarının bu benzerliği duymuş olduğunu zannediyorum. Bu konuda yorum
yapıp yapmayacağınızı merak ediyorum. Napster’ın devam etmesi ve üzerinde
kısıtlamaların olmaması gerektiğini savunan insanlar bazen şu gibi şeyler
söylemektedirler: &ldquo;İnsanlar halk kütüphanesine gidip bir kitap ödünç
aldığında, bunun için ödeme yapmazlar ve herhangi ilâve bir ödeme olmaksızın
onlarca, yüzlerce kere ödünç alabilirler. Napster niçin farklı olsun?&rdquo;</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Bu, tam olarak aynı şey değildir. Ancak yayıncılar halk
kütüphanelerini kullanım başına ödeme sistemine dönüştürmek istemektedir. Bu
nedenle halk kütüphanelerine de karşıdırlar.</p>
<p>
<b>SORU</b>: Telif hakları ile ilgili bu fikirler Afrika’da kullanılmak
üzere ucuz ve genel ilaçların üretilmesi amacıyla ilgili patent kanunu
üzerinde belli hususlar için herhangi bir fikir öne sürebilir mi?</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Hayır, mutlak olarak bir benzerlik yoktur. Patent hususları
telif hakkı hususlarından tamamen farklıdır. Birbirleriyle bir ilgilerinin
olduğu fikri “fikri mülkiyet” teriminin kullanılmasının ve insanları bu
hususları bir araya toplamak için cesaretlendirmeye çalışmanın kötü
sonuçlarından biridir çünkü duyduğunuz gibi, bir kopyanın fiyatının önemli
olan şey olmadığı hususlar hakkında konuşmaktayım. Ancak Afrika için AIDS
ilaçlarının üretilmesi hakkındaki ana husus nedir? Bu para hususudur, başka
bir husus değil, para hususudur.</p>
<p>
Şimdi üzerine konuştuğum husus ortaya çıkar çünkü dijital bilgi teknolojisi
her kullanıcıya kopya oluşturma imkanı sunmaktadır. Ancak bize ilaçların
kopyalarını oluşturma imkanı sağlayan bir sistem yoktur. Sahip olduğum bir
ilacı kopyalama imkanım yoktur. Gerçekte, kimsede bu imkan yoktur; ilaçlar,
bu şekilde yapılmazlar. Bu ilaçlar, genel ilaçlar ya da A.B.D.’den ithal
edilen ilaçlar olsun olmasın, yalnızca pahalı ve merkezileşmiş fabrikalarda
üretilebilir, az sayıdaki fabrikada üretileceklerdir ve buradaki temel
husus, maliyetlerinin ne kadar olduğu ve Afrika’daki insanların
ödeyebileceği bir fiyatta olup olmadıklarıdır.</p>
<p>
Bu nedenle bu, çok önemli ancak tamamen farklı bir husustur. Kopyalama
özgürlüğü konularında benzer patentlerle ilgili bir hususun ortaya çıktığı
tek bir alan vardır ve bu alan tarım alanıdır. Çünkü kopyaları olan belirli
patentli şeyler vardır, bunlar yaşayan şeylerdir. Yeniden ürettikleri zaman
kendilerini kopyalarlar. Bunun mutlaka aynen kopyalama olması gerekmez;
genleri karıştırırlar. Ancak gerçekte çiftçiler, yetiştirdikleri canlı
şeylerin kendilerini kopyalama özelliğini kullanmaktadırlar. Çiftçilik
temelde yetiştirdiğiniz şeyleri kopyalamaktır ve bu ürünleri her sene
kopyalamaya devam edersiniz. Bitki ve hayvan çeşitleri patentlendiğinde,
genler patentlendiğinde ve kullanıldığında, sonuç olarak çiftçiler bunları
kullanamaz hale gelir.</p>
<p>
Tarlasında patentli bir ürünün yetiştiği Kanadalı bir çiftçi vardır ve şu
ifadede bulunmuştur: &ldquo;Kasıtlı olarak patentli bir ürün
yetiştirmedim. Rüzgar esti ve genlerdeki polenler tarlamda ürün
verdi&rdquo;. Ancak bu çiftçiye bunun önemli olmadığı anlatıldı; bir şekilde
oluşan ürünü yok etmeliydi. Bu örnek, hükümetin bir tekelciye nasıl destek
olduğunu göstermektedir.</p>
<p>
Bu nedenle, bilgisayarda bir şeylerin kopyalanması konusunda uygulanan aynı
ilkeleri devam ettirerek, çiftçilerin de tohumlarını koruma ve ürünlerini
yetiştirme hakkına sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Belki de tohum
firmalarını kapsayan patentlere sahip olabilirsiniz ancak bunlar, çiftçileri
kapsamamalıdır.</p>
<p>
<b>SORU</b>:  Lisanslamadan daha başarılı bir model vardır. Bunun hakkında
konuşabilir misiniz?</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Tabi ki. Bildiğiniz gibi yanıtları bilmiyorum. Ancak özgür
ve fonksiyonel bilgi geliştirmek için önemli olduğuna inandığım şey
idealizmdir. İnsanların bu bilgilerin özgür olması gerektiğini bilmeleri
önemlidir, bilgi özgür olduğunda tam anlamıyla kullanılabilir. Bilgi kısıtlı
olduğunda, tam anlamıyla kullanılamaz. Özgür olmayan bilginin bunları bölmek
ve yardımsız bırakmak ve kontrol etmek için bir girişim olduğunu fark
etmeleri gereklidir. O zaman şu fikre sahip olabilirler: &ldquo;Kullanmak
istediğimiz bilgileri oluşturmak için birlikte çalışalım, böylece bize ne
yapabileceğimizi dikte eden güçlü birtakım insanların kontrolü altına
girmeyelim.&rdquo;</p>
<p>
Bu, [özgür yazılım topluluğunun gelişimini] büyük ölçüde güçlendirir. Diğer
farklı birçok alanda ne kadar işe yarayacağını bilmiyorum ama eğitim
alanında, ders kitaplarını düşündüğünüzde bunun yapılabilmesine ilişkin bir
yolun olacağını zannediyorum. Dünyada birçok öğretmen vardır, bunların
bazıları prestijli olmayan üniversitelerdedir, belki de bazıları lisededir
ve onlar için büyük bir talep yoktur. Ancak bu öğretmenlerin birçoğu
zekidir. Birçoğu konularını iyi bir şekilde bilmektedir ve çeşitli konular
hakkında ders kitapları yazabilir ve dünyayla paylaşabilirler ve bu
kitaplardan bilgi öğrenen insanların takdirini kazanabilirler.</p>
<p>
<b>SORU</b>: Önerdiğim şey de bu. Ancak komik olan şey şu ki, ben eğitim
tarihini biliyorum. Yaptığım şey bu, eğitimsel, elektronik medya
projeleri. Bir örnek bulamadım. Sizin bildiğiniz bir örnek var mı?</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Hayır, yok. Bu özgür ansiklopediyi önermeye ve kaynağını
öğrenmeye yıllar önce başladım ve işlerin yürümesini sağlamanın muhtemelen
on yıl alacağını düşündüm. Şimdi çalışmakta olan bir ansiklopediye
sahibiz. Bu nedenle işler umduğumdan daha iyi bir şekilde devam
etmektedir. Zannediyorum ki gerekli olan şey, birkaç insanın birtakım özgür
ders kitapları yazmaya başlamasıdır. En çok ilgilendiğiniz konu ile ilgili
olarak bir kitap ya da bir bölümünü yazın. Bir kitabın birkaç bölümünü yazın
ve diğer insanları geri kalanını yazmaya çağırın.</p>
<p>
<b>SORU</b>: Gerçekte aradığım şey bundan daha fazlası. Sizin yapı tipinizde
önemli olan şey, diğer herkesin katkıda bulunabileceği bir alt yapı sistemi
kuran birileridir. Malzemelere ilişkin bir katkı için herhangi bir yerde bir
K-üzerinden-12 alt yapı sistemi yoktur.</p>
<p>
Birçok yerden bilgi alabilirim ancak bunlar özgür lisanlar altında
yayınlanmamıştır, bu nedenle bunu, özgür bir ders kitabı yapmak için
kullanamam.</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Gerçekte, telif hakkı, gerçekleri kapsamaz. Telif hakkı
yalnızca kitabın yazılma şeklini kapsar. Bu nedenle, herhangi bir yerden bir
alanı öğrenebilir ve daha sonra bir kitap yazabilirsiniz ve isterseniz söz
konusu kitabı özgür yapabilirsiniz.</p>
<p>
<b>SORU</b>: Ancak okula giden bir öğrencinin ihtiyaç duyduğu tüm kitapları
kendim yazamam.</p>
<p>
<b>STALLMAN</b>: Evet, bu doğru. Ve ben de bütün özgür işletim sistemini
yazmadım. Bazı parçalarını yazdım ve diğer parçaları yazarak bana
katılmaları için diğer insanları davet ettim. Böylece bir örnek
oluşturdum. Şunu dedim: “Bu yönde ilerliyorum. Bana katılırsanız oraya
ulaşacağız.” Ve yeterli sayıda insan bu noktaya ulaşmamızda bize katıldı. Bu
nedenle bu devasa işi nasıl yapacağım açısından düşünürseniz, bu, korkutucu
olabilir. Bu nedenle buradaki ana nokta, olaya bu şekilde bakmamaktır. Şu
şekilde düşünün: Siz bir adım atıyorsunuz ve bundan sonra diğer insanlar da
adım atıyor ve birlikte sonunda işi bitiriyorsunuz.</p>
<p>
İnsanlığın kendisini yok etmeyeceğini varsayarak, özgür eğitim alt yapı
sistemini oluşturmak için bugün gösterdiğimiz çaba ve özgür eğitim kaynağı,
insanlık dünyada var olduğu sürece yararlı olacaktır. Bunun yapılması 20 yıl
bile sürse, ne olur ki? Bu nedenle, tüm işin büyüklüğü açısından düşünmeyin;
kendi yapacağınız parçanın büyüklüğü açısından düşünün. Bu, insanlara bunun
gerçekleştirilebileceğini gösterecektir, böylece diğerleri diğer parçaları
yapacaktır.</p>


<hr />
<blockquote id="fsfs"><p class="big">Bu konuşma <a
href="http://shop.fsf.org/product/free-software-free-society/"><cite>Özgür
Yazılım, Özgür Toplum: Richard M. Stallman SeçilmişYazıları</cite></a>
kitabında yayınlanmıştır.</p></blockquote>

<div class="translators-notes">

<!--TRANSLATORS: Use space (SPC) as msgstr if you don't have notes.-->
 </div>
</div>

<!-- for id="content", starts in the include above -->
<!--#include virtual="/server/footer.tr.html" -->
<div id="footer">
<div class="unprintable">

<p>Lütfen FSF ve GNU ile ilgili sorularınızı <a
href="mailto:gnu@gnu.org">&lt;gnu@gnu.org&gt;</a> adresine iletin. FSF ile
iletişim kurmanın <a href="/contact/">başka yolları</a> da vardır. Lütfen
çalışmayan bağlantıları ve başka düzeltmeleri veya önerilerinizi <a
href="mailto:webmasters@gnu.org">&lt;webmasters@gnu.org&gt;</a> adresine
gönderin.</p>

<p>
<!-- TRANSLATORS: Ignore the original text in this paragraph,
        replace it with the translation of these two:

        We work hard and do our best to provide accurate, good quality
        translations.  However, we are not exempt from imperfection.
        Please send your comments and general suggestions in this regard
        to <a href="mailto:web-translators@gnu.org">

        &lt;web-translators@gnu.org&gt;</a>.</p>

        <p>For information on coordinating and submitting translations of
        our web pages, see <a
        href="/server/standards/README.translations.html">Translations
        README</a>. -->
Çevirilerimizde bulmuş olabileceğiniz hataları, aklınızdaki soru ve
önerilerinizi lütfen <a
href="mailto:web-translators@gnu.org">bize&nbsp;bildirin</a>.</p><p>Bu
yazının çeviri düzenlemesi ve sunuşu ile ilgili bilgi için lütfen <a
href="/server/standards/README.translations.html">Çeviriler BENİOKU</a>
sayfasına bakın. Bu sayfanın ve diğer tüm sayfaların Türkçe çevirileri
gönüllüler tarafından yapılmaktadır; Türkçe niteliği yüksek bir <a
href="/home.html">www.gnu.org</a> için bize yardımcı olmak istiyorsanız, <a
href="https://savannah.gnu.org/projects/www-tr">çalışma&nbsp;sayfamızı</a>
ziyaret edebilirsiniz.</p>
</div>

<!-- Regarding copyright, in general, standalone pages (as opposed to
     files generated as part of manuals) on the GNU web server should
     be under CC BY-ND 4.0.  Please do NOT change or remove this
     without talking with the webmasters or licensing team first.
     Please make sure the copyright date is consistent with the
     document.  For web pages, it is ok to list just the latest year the
     document was modified, or published.
     
     If you wish to list earlier years, that is ok too.
     Either "2001, 2002, 2003" or "2001-2003" are ok for specifying
     years, as long as each year in the range is in fact a copyrightable
     year, i.e., a year in which the document was published (including
     being publicly visible on the web or in a revision control system).
     
     There is more detail about copyright years in the GNU Maintainers
     Information document, www.gnu.org/prep/maintain. -->
<p>Copyright &copy; 2001, 2007, 2008, 2012, 2014, 2018 Free Software
Foundation, Inc.</p>

<p>Bu sayfa <a rel="license"
href="http://creativecommons.org/licenses/by-nd/4.0/deed.tr">Creative
Commons Alıntı-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı</a> altında
lisanslanmıştır.</p>

<!--#include virtual="/server/bottom-notes.tr.html" -->
<div class="translators-credits">

<!--TRANSLATORS: Use space (SPC) as msgstr if you don't want credits.-->
<strong>Çeviriye katkıda bulunanlar:</strong>
<ul>
<li>T. E. Kalaycı, 2009, 2019.</li>
<li>Çiğdem Özşar, 2009.</li>
<li>Birkan Sarıfakıoğlu, 2009.</li>
<li>Serkan Çapkan, 2009.</li>
<li>İzlem Gözükeleş, 2009.</li>
</ul></div>

<p class="unprintable"><!-- timestamp start -->
Son Güncelleme:

$Date: 2020/08/22 06:31:23 $

<!-- timestamp end -->
</p>
</div>
</div>
<!-- for class="inner", starts in the banner include -->
</body>
</html>